Mart 29, 2024
İnsanoğlu, kendinden başka hiçbir yaratığın çıkarını gözetmez.

George Orwell – Hayvan Çiftliği

George Orwell – Hayvan Çiftliği Adlı Kitabından En Anlamlı Alıntılar ve Sözler

İnsan, üretmeden tüketen tek yaratıktır. Süt vermez, yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, tavşan yakalayacak kadar hızlı koşamaz. Gene de tüm hayvanların efendisidir. Hayvanları çalıştırır, karşılığında onlara açlıktan ölmeyecek kadar yiyecek verir vermez.

Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir.

İnsanoğlu, kendinden başka hiçbir yaratığın çıkarını gözetmez.

…bu hayatta başımıza gelen tüm kötülüklerin insanların zorbalığından kaynaklandığı gün gibi açık değil mi?

YEDİ EMİR

  1. İki ayak üstünde yürüyen herkesi düşman bileceksin
    2. Dört ayak üstünde yürüyen ya da kanatları olan herkesi dost bileceksin.
    3. Hiçbir hayvan giysi giymeyecek.
    4. Hiçbir hayvan yatakta yatmayacak.
    5. Hiçbir hayvan içki içmeyecek.
    6. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmeyecek.
    7. Bütün hayvanlar eşittir.

Ama birkaç gün sonra Muriel, Yedi Emir’i kendi başına bir kez daha okurken hayvanların emirlerden birini daha yanlış anımsadıklarını fark etti. Beşinci Emir’i, “Hiçbir hayvan içki içmeyecek!” diye biliyorlardı, demek bir sözcüğü unutmuşlardı. Doğrusu şöyleydi: “Hiçbir hayvan aşırı içki içmeyecek.”

Bu sütleri sizin uğrunuza içiyor, bu elmaları sizin uğrunuza yiyoruz. Biz domuzlar görevimizi gereğince yerine getiremezsek ne olur, biliyor musunuz? Jones geri gelir! Evet, Jones geri gelir! Bundan en küçük bir kuşkunuz olmasın, yoldaşlar.

Hayatın zorlukları bitmek bilmiyordu.

İnsan’ı ortadan kaldırın, açlığın ve köle gibi çalışmanın temelindeki neden de sonsuza dek silinecektir yeryüzünden.

Şunu da unutmayın ki, insana karşı savaşırken sonunda ona benzememeliyiz. Onu alt ettiğimiz zaman bile, onun kötü alışkanlıklarını benimsemeye kalkmayın

Özgürlüklerini savunmayanların ödedikleri bedel ağırdır.

Snowball, “Bak yoldaş,” demişti. “Senin onsuz edemediğin kurdele, köleliğin simgesidir. Özgürlüğün kurdelelerden çok daha değerli olduğunu kafan almıyor mu?”

“Önderimiz Napoléon Yoldaş olmasaydı, altı günde beş yumurta yumurtlayamazdım,” dediği; gölden su içmekte olan iki ineğin, “Napoléon Yoldaş’ın önderliği olmasaydı, gölün suyu bu kadar tatlı olur muydu?” diye bağırdığı bile duyulmuştu

Yaraları hâlâ kanamakta olan Snowball, “Duygusallığa gerek yok, yoldaş!” diye bağırdı. “Savaş savaştır. En iyi insan, ölü insandır.”

Gene bir masal uydurmuştu: Sözümona, Balbadem Diyarı denen gizemli bir ülke vardı, bütün hayvanlar öldükleri zaman oraya gidiyorlardı. Moses’a bakılırsa bu ülke gökyüzünde bir yerde, bulutların az ötesindeydi. Balbadem Diyarı’nda her gün pazardı; dört mevsim yonca biter, ağaçlar ve çalılar, kesmeşeker ve keten tohumu küspesinden geçilmezdi.

Ve en önemlisi, hiçbir hayvan kendi türünden olanlara zorbalık etmemeli. Güçlüsü güçsüzü, akıllısı akılsızı, hepimiz kardeşiz.

” Ben, toplumun kötülük yapmak istediği halde iyilik yapan bölümündenim. ”

Bu isyanın ne zaman başlayacağını bilmiyorum, bir hafta sonra da başlayabilir, yüz yıl sonra da, ama şu ayaklarımın altında gördüğüm samanlar kadar emin olduğum bir şey var: Er geç adalet yerini bulacak.

“Bir gün ambarın anahtarı kaybolunca, bütün çiftlik Snowball’un anahtarı kuyuya attığı söylentisine inandı. İşin garibi, kaybolan anahtar un çuvalının altından çıktığında bile, hayvanlar bu söylentiye inanmaktan vazgeçmediler.”

Şu insanoğlu’ ndan kurtulalım, emeğimizin ürünü bizim olsun.İşte o zaman zengin ve özgür olacağız.

Gene o sıralar, yeni kurallar getirilmişti: Bir domuz ile başka bir hayvan yolda karşılaştıklarında öteki hayvan kenara çekilerek domuza yol verecek ve bütün domuzlar pazar günleri kuyruklarına yeşil kurdele takma ayrıcalığına sahip olacaklardı.

Dışarıdaki hayvanlar, bir domuzların yüzlerine, bir insanların yüzlerine bakıyor; ama onları bir birilerinden ayırt edemiyorlardı .

Açlık çekiyorlarsa, zorba insanları doyuralım diye çekmiyorlardı; çok çalışıyorlarsa, hiç değilse kendileri için çalışıyorlardı.Hiçbir hayvan iki ayak üstünde yürümüyordu. Hiçbir hayvan hiçbir hayvanın “efendisi” değildi.Bütün hayvanlar eşitti.

Sizler aşağı kesim hayvanlarınızla uğraşmak zorundaysanız ,bizler de bizim aşağı sınıflardan insanlarımızla uğraşmak zorundayız !

Ülkemiz, topraklarında yaşayanlara düzgün bir hayat sunamayacak kadar yoksul mudur?

Ve en önemlisi hiçbir hayvan kendi türünden olanlara zorbalık etmemeli. Güçlüsü güçsüzü akıllısı akılsızı hepimiz kardeşiz. Hiçbir hayvan başka bir hayvanı öldürmemeli. Bütün hayvanlar eşittir.

Eşek Benjamin: “Tanrı bana sinekleri kovayım diye bir kuyruk vermiş; ama keşke sineklerde olmasaydı, kuyruğum da.”

Açlık, zorluk ve hayal kırıklığı hayatın değişmez yasalarıydı.Yine de hayvanlar umutlarını asla yitirmiyorlardı..

Evet yoldaşlar, yaşadığımız hayat nasıl bir hayattır? Açıkça söylemekten korkmayalım: Şu kısa ömrümüz yoksulluk içinde, sabahtan akşama kadar uğraşıp didinmekle geçip gidiyor. Dünyaya geldikten sonra yaşamamıza yetecek kadar yiyecek verirler; ayakta kalanlarımızı canı çıkana kadar çalıştırırlar; işlerine yaramaz duruma geldiğimizde de korkunç bir acımasızlıkla boğazlarlar… Hayatımız sefillikten, kölelikten başka nedir ki ! İşte, tüm çıplaklığıyla gerçek budur…

Domuzlar, doğrudan çalışmıyorlar; öbürlerini yönetiyor ve denetliyorlardı. 
(…)
“Deh, yoldaş!” ya da “Çüş, yoldaş! diye sesleniyordu.

Köpekler, okumayı çok iyi öğrenmişlerdi, gel gör ki Yedi Emir den başka bir şey okudukları yoktu..

İtiraflar ve idamlar böylece sürüp gitti. Sonunda bir de baktılar, Napoléon’un ayakları dibinde cesetten geçilmiyor.

Şu kötü hayatımızda değişen bir şey olmayacak.

İnsanlar, emeğimizle üretimlerimizin neredeyse tümünü bizden çalıyorlar.

Görmediklerinizi değil, gördüklerinizi anlamaya çalışın.

Biz domuzlar düşün emekçisiyiz. Bu çiftliğin tüm yönetim ve düzeninden biz sorumluyuz. Gecemizi gündüzümüze katarak, sizin sağlığınızı koruyoruz. Bu sütleri sizin uğrunuza içiyor, bu elmaları sizin uğrunuza yiyoruz.

Bütün hayvanlar eşittir ama domuzlar daha eşittir.

… Çatı kirişlerine tüneyip orada yumurtluyorlar, yumurtalar da yere düşüp kırılıveriyordu. Napoleon, hiç kuşkusuz, hızla ve acımasızca önlem almakta gecikmedi. Tavukların tayınlarının kesilmesini emretmekle yetinmedi, tavuklara azıcık da olsa yem vermeye kalkışan bütün hayvanların idam cezasına çarptırılmasını öngören bir kararname de çıkarttı.

O günlerde Napoléon pek ortalıkta görünmüyor, kapısında korkunç köpeklerin beklediği çiftlik evinden dışarı adımını atmıyordu. Dışarı çıktığı zaman da, korumalığını üstlenen altı köpek eşliğinde, kimseye yüz vermeden dolanıp duruyor, fazla yaklaşan olursa köpekler hemen hırlıyorlardı.

Çiftliğin beyinleri olan domuzların sessiz ve sakin bir yerde çalışmalarının kesinlikle gerekli olduğunu söyledi. Kaldı ki, Önder’in saygınlığı açısından, basit bir ağıl yerine bir evde yaşaması daha uygundu.

Napoléon’un güvenliği için yeni önlemler alındı. Geceleri yatağının çevresinde köpekler nöbet tutuyor, yediği her yemek zehirli mi değil mi diye önceden Pinkeye adlı genç bir domuz tarafından tadılıyordu.

Yoldaşlar bundan böyle tek gayemiz insan ırkı nın yaratmış olduğu sistemleri yıkmak…

Napoleon yel değirmenlerini denetledi. Başarılarından dolayı hayvanları kutladı ve yel değirmeninin bundan böyle Napoleon Değirmeni adıyla anılacağını açıkladı.

“İnsan ile mücadele ederken asla ona benzemeyelim.”

Zekilik kadar aptallık da gerekliydi. Ama aptalca davranmak da zekice davranmak kadar zordu.

Ama inanın bana, bugünlerde bir sürü konuda kafa patlatmak zorunda kalanlar bizler (domuzlar) için yatak çok görülmemeli . BU rahatlığı bize çok görmezsiniz değil mi yoldaşlar? Görevlerimizi yerine getiremeyecek kadar yorgun düşmemizi istemezsiniz herhalde.

Ama gene de, öyle günler oluyordu ki, daha az rakam dinleyip daha çok yemek yiyeceğimiz günleri ne zaman göreceğiz, diye düşünmeden edemiyorlardı

Hayvan çiftliğin’deki aşağı kesimlerden hayvanların,ülkenin bütün hayvanlarından daha çok çalışıp daha az yediklerini söylemek herhalde yanlış olmayacaktır.

Bu arada çiftlik zenginleşmiş,ama her nedense hayvanların hayat koşulları değişmemişti; tabii domuzlarla köpekleri saymazsak

.. ama gene de, domuzların da, köpeklerin de, kendi emekleriyle yiyecek ürettikleri yoktu; üstelik hem çok kalabalıktılar , hem de iştahları her zaman yerindeydi..

Artık kimse Napoléon’dan yalnızca “Napoléon” diye söz edemiyordu; resmî bir ağızla “Önderimiz Napoléon Yoldaş” denmesi gerekiyordu. Domuzlar ise ona Tüm Hayvanların Babası, İnsanların Korkulu Rüyası, Koyunların Koruyucu Meleği, Yavru Ördeklerin Can Dostu gibi unvanlar bulmakta birbirleriyle yarışıyorlardı.

Kazanılan her başarının, her sevindirici olayın Napoleon’a mal edilmesi artık bir alışkanlık olmuştu.

Az yiyip çok çalışmak dayanılır gibi değildi, ama Boxer asla pes etmiyordu…

“Tüm insanlar eşittir ama bazı insanlar daha eşittir.”

Kimsenin düşüncesini açıklamaya cesaret edemediği, her yerde azgın, yabanıl köpeklerin hırlayarak kol gezdiği, yoldaşlarının korkunç suçları itiraf ettirildikten sonra paramparça edilişini seyretmek zorunda kaldıkları bir toplum çıkmıştı ortaya.

Eskiden de böyle kanlı kıyımlara az tanık olmamışlardı, ama hiç değilse birbirlerini boğazlamıyorlardı.

Hangisinin daha korkunç olduğunu kestiremiyorlardı: Snowball’la birlik olan hayvanların ihaneti mi, yoksa az önce tanık oldukları acımasız misillemeler mi?

Hayvan Çiftliği, korkunç sonla biten bir “peri masalı” dır…

Bir Cevap Yazın