Mart 29, 2024

Siyah Giyen Adamlar gerçek mi?

UFO’lar ile ilgili gözlemler, yakın karşılaşmalar, bilgiler arttıkça, bu konuda araştırma yapanlara siyah elbiseli kişiler tarafından gerçekleştirilen “susturucu” baskın ve ziyaretlerinin arttığı da görülmektedir.

Bu susturucular halk tarafından “Kara Adamlar” olarak isimlendirilirler. Siyah takım elbiseler giyen, insan gibi görünen, ve dış etkenler tarafından kontrol edilen bu gizemli şahıslar hala günümüzde bile sırlarını açık etmemişlerdir. Günümüz literatüründe isimleri İngilizce’den gelen “Men in Black” olarak anılırlar ve kısaca MIB’ler olarak nitelendirilirler.


MIB’lerin çoğuna UFO gözlemlerinden sonra rastlanır. Gözü korkutulan tanıklar, çoğunlukla gördükleri şeyler konusunda sessiz kalmaları konusunda bu gizemli şahıslarca susturulurlar. Tehdit ederler, tanıklara psikolojik savaş olarak gözdağı verirler. Tanıklar, araştırmacılar ve konu hakkında bilgi sahibi olan kişiler MIB’ler tarafından sürekli olarak kontrol altında tutulurlar. Çoğunlukla büyük siyah arabalar kullandıkları gözlemlenmiştir. Kaliforniya’da dağların içindeki kanyonlarda, tünellerde yada havada kayboldukları anlatılır. İnsana benzeyen MIB’lerin çoğu belki de sentetik androitlerdir.

Amerika’nın Connecticut eyaletinde bulunan Uluslararası Uçan daireler Bürosu’nun Müdürü Alfred Bender “uçan dairelerin esrarını öğrendim” diye bir açıklama yaptı. Ama bugün bizler hala eskisinden fazla bir bilgiye sahip değiliz. Çünkü Bender bu konu ile ilgili daha fazla bir açıklama yapamadan üç esrarengiz ziyaretçi tarafından susturuldu! Ve bu konu hakkında daha fazla açıklama yapamadan konu kapatılıp unutturuldu.

 

 

 

Esrarengiz Ziyaretçiler

Bender, ilginç buluşlarını kendisine ait olan Uzay Haberleri gazetesinde yayımlamak istiyordu. Ancak daha önce bir meslektaşının fikrini almak istedi ve hazırladığı raporu arkadaşına gönderdi. Bir kaç gün sonra siyah elbiseliler geldi.

 

Yatak Odasında Üç Kişi

Bender, yatak odasında üç gölgeyi andıran yabancıları fark ettiğinde yari uykulu yatıyordu. Şekiller belirginleşti. Hepsi de siyahlar giymişlerdi. Fötr şapkalarının dışında halleri ürkütücüydü. Şapkalarının gizlediği yüzleri seçilmiyordu. Bender’in içini bir korku kapladı. Bender, o ani söyle anlatıyor:

“Gözleri aniden el feneri gibi parladı ve bana dikildi. Büyük bir acı vererek sanki gözlerimden girip ruhumu yakmak istiyorlardı. O zaman anladım ki, telepatik olarak bana bir mesaj vereceklerdi.”

 

 

 

İçlerinden birinin elinde Bender’in raporu vardı. Önce raporda yazılanların doğru olduğunu söylediler. Hatta bazı tamamlayıcı bilgiler de verdiler. Fakat Bender o kadar korkmuştu ki, siyahlı adamların isteğine uyarak hem büroyu hem de gazeteyi kapatmayı kabul etti.
Herkes Şaşkınlık içinde

Bender’in öyküsüne bir çok kimse inanmadı. Bütün dost ve meslektaşları büyük bir şaşkınlığa düştüler. içlerinden yalnız biri, Gray Barker, “Uçan daireler Hakkında Çok Şey Biliyorlardı” adli bir kitap yayınladı. Daha sonraki yıllarda ise Bender de arkadaşlarının ısrarlarına dayanamayarak “Uçan daireler ve Üç Adam” adli bir yazı yazdı. Bu garip yazıda uzaylılardan, uçan dairelerden ve Antarktika’daki uçan daire üslerinden söz ediliyordu.
Dünyanın Başka Yerlerinde de Var

İnandırıcı olsun olmasın, Bender’in üç yabancıdan söz eden öyküsü araştırmacılar için çok önemli bir hareket noktası oldu. Çünkü Bender’den hiç haberi olmayan başka kişiler de benzeri olayları yasadıklarını öne sürüyorlardı. Uçan daireleri gören veya bu konuya ilgi duyan başkaları, siyah elbiseli kişiler (MIB) tarafından ziyaret edilmişlerdi. Çoğunluğu Amerika’da olmasına rağmen İsveç, İtalya, İngiltere ve Meksika’da da benzeri olaylar yaşanmıştı çünkü UFO’ların geçmişi kadar MIB’lerin varlığı da çok eski zamanlara uzanıyordu.

 

MIB’in ÖZELLİKLERİ

Tipik bir MIB olayında su özelliklere rastlanıyor.

1- MIB’ler, UFO’ları gören veya inceleyen kişileri izliyor ve onlara gidiyorlar.

2- Bu ziyaretler, olayın herhangi bir yolla topluma açıklanmasına zaman bırakmayacak kadar kısa bir süre içinde gerçekleşiyor.

3- Ziyaret edilen kişi çoğunlukla kendi evinde ve yalnız oluyor.

4- Ziyaretçiler çoğunlukla 3 kişi olarak ve siyah bir araba ile geliyorlar. Arabanın modeli Cadillac. En son model olmamakla beraber, sanki yeni alinmiş kadar temiz ve bakımlı. Plakası tespit edilip de araştırıldığında, hiçbir yerde kayıtlı olmadıkları görülüyor.


5- Ziyaretçiler çoğunlukla erkek. Çok seyrek olarak aralarında sadece bir kadın oluyor. Giyimler sanki CIA veya gizli örgüt üyelerini anımsatacak şekilde: (Siyah takım elbise, siyah şapka, siyah çorap ve ayakkabı, siyah kravat ve daima beyaz bir gömlek. Son derece temiz ve bakımlılar.)
6- Yüzleri çoğunlukla doğuluları andırıyor. Çekik gözlü, soluk tenli, ciddi ifadeli.
7- Hareketleri sert ve beceriksiz.
8- Genel tutumları ciddi, resmi, soğuk ve ürkütücü. Dostça bir sıcaklıktan eser yok.
9- Bazı MIB’ler, istenildiğinde gerçekle ilgisi olmayan kimlik ve görev kartı gibi belgeleri de çekinmeden gösteriyorlar.

10- Konuşmalar bazen sorgu, bazen de uyarı niteliği taşımasına rağmen, bıraktıkları etki sanki herseyi önceden bildikleri seklinde. Vermek istedikleri mesaj çok açık ve kesin dille anlatıyorlar.
Örneğin:
“Tekrar bay Smith, çok dürüst olmadığınız inancındayım” veya “Bu raporu postalamanız büyük bir akılsızlık olurdu bay Veich” gibi. Konuşmalar çoğunlukla, görünenlerin kimseye anlatılmaması veya yapılan araştırmaların durdurulmasını sağlayıcı uyarılarla sonuçlandırılıyor.

11- MIB’ler, geldikleri gibi beklenmedik bir anda gözden kaybolup uzaklaşıyorlar.

İlk kez 1953 yılında, Uluslararası Uçan Daire Bürosu’nun (IFSB) 200 üyesi, kurulusun “Space Revievv” adli yayın organının Ekim sayısını aldıklarında garip bir şeyle karsılaştılar;

Büro, çalışmalarını durduruyor ve dergiyi kapatıyordu. Büronun kurucusu Albert K. Bender uçan garip cisimlerin gizemini çözdüğünü ama bilinmeyen bir “yüksek kaynak” veya “Güç” tarafından açıklama yapmaması için uyarıldığını yazıyor ve büyük bir baskı altında olduğunu belirtiyordu. UFO fenomenini araştırırken zorlanmaya başlamıştı. Her bilgi kaynağına ulaştığında, sert uyarılar almıştı. Yapacağı bir şey yoktu, IFSB dosyasını kapatacak ve dergiyi artık yayınlamayacaktı.

Zaten her iki yönden de peş peşe maddi kayıplara uğramıştı; Bender, Eylül ayında koyu renkli elbiseler giyen ve kendilerini Birleşik Devletler Hükümeti’nin üyesi olarak tanıtan üç kişi tarafından ziyaret edilmişti. Adamlar uçan daireler konusunda, Bender’i bilgilendirmişler ve sonunda eğer bu konuda tek bir kelime daha yazar veya konuşursa kalan zamanını hapiste geçireceğini söyleyerek tehdit etmişlerdi. isin garibi, koydukları yasağın UFO’larla ilgili olmasıydı, kendileri hakkında bir yasağa gerek duymuyorlardı. Sonraki on yılda Bender çok dikkatliydi ve sorulan tüm sorulardan ya kaçındı, ya da geçiştirici cevaplar verdi.

 

 

Havadan gelip, havaya karıştılar…

Bir zaman sonra, İFSB’nin baş araştırmacısı Gray Barker sert bir tepki verdi; 1956’da yayınladığı “They Knew Too Much About Fiying Saucers/Uçan Daireler hakkında çok şey biliyordular” adlı kitabında Bender’in bir sömürücü olduğunu yazdı. Ama daha ötesi de vardı; üç Kara Adamın hükümetle ilgileri yoktu, onlar bizzat uzaylıydılar yani bir başka dünyadan gelmişlerdi. Bender bunu biliyor ama açıklamıyordu. Kitabin iddialarına karsın Bender yine sustu, ta ki 1962 yılına kadar. 1962’de Bender “Fiying Saucers and the Three Men/Uçan Daireler ve Üç Adam” adli bir kitap yayınladı. Kitap, çok yumuşak veya hafifti, iddialar ya da yazılanlar makul değildi. Bender’in öyküsünde, Güney Kutbu’na inen bir dünya dışı araç anlatılıyordu;
Bu araçla gelen uzaylılar 1960 yılına kadar dünyada kalmışlar ve sonra kendi gezegenlerine geri dönmüşlerdi. Kitaptaki en belirgin imaj ise Kara Adamlardı yani sonra alacakları adla (MIB)’lerdi. Bender kitabında üç adamın 1953 yılında yatak odasında birden bire belirdiklerim yazıyordu. Sanki MiB’ler havanın içindeydiler.

MIB Fenomeni

MiB fenomeni çeşitli düzeylerde incelenmelidir, aslında tam olarak ne zaman başladığını bilemiyoruz. Onlarla ilgili daha eski ve değişik başka mitler de vardır. Eğer insanlık Tarihi iyi okunursa, ilginç ipuçlarına rastlanacaktır. MIB türü ilişkiler anlatılmaktadır, kötü amaçlı, korkutucu ve gizemli kara giysili insanlara antik tarihte de rastlanmaktadır ve hemen her kültürde yer alırlar. Ortadoğu mitlerinde çöllerde birden ortaya çıkan ve cazibeleriyle kurbanlarını etkileyen kara giysili ve kapüşonlu kıyafetler giyen insanlardan sıkça söz edilir.

Benzeri mitlere Ortaçağda, Orta ve Güney Avrupa’da da rahatça rastlanır; halk arasında kara giysili cinler olarak tanımlanırlar veya kırsal bölgelerde Vampirizmle karıştırılarak insanlara ve çiftlik hayvanlarına saldırdıkları anlatılır. Bir diğer inanç, insana benzeyen kara giysili çekici perilerdir, bunlar insanların arasına nifak sokarak birbirlerine düşürürler.
MIB fenomeni veya miti Asya’da ise çok uzun bir sürece sahiptir. Çin, Tibet ve Hindistan’da toprağın altından gelen, kara giysili insanimsi bir IRKA inanılır, bu yaratıkların işi insanların arasını bozmaktır.

Kuzey Amerika Kızılderilileri, ormanlarda gizlenen kötü niyetli “Kara Adamlar”dan çok korkarlar. Nathaniel Hawthorne 1835’de yazdığı “Genç Goodman Brown” adli öyküsünde bu Kara Adamlar’dan söz eder. Bu bir üstün ayrıcalık değilse, ya da Bender’in anlattığına benzer bir olaya aşina değilseler durum farklı olabilir. Bender, MiB’lere özel bir amaç yüklemektedir yani MiB’ler UFO meraklılarına karsı özel olarak görevlendirilmişlerdir. ilginç olan MIB ilişkilerinin Bender’in kitabinin öncesinde sansür edilmesi ve ilk kez Bender’in MiB’lerden söz etmesidir. Daha öncelerde hiçbir UFO araştırmacısı, MiB’lerle karsılaşmamıştı, ya da kimse söz etmemişti. Öyleyse neredeydiler ?
Onlarda bir gariplik var;

Tipik bir MIB ilişkisi nedir ve nasıl bir tanıklığın sonrasındadır, UFO fenomenini kanıtlayan ya da iddiaları destekleyen bir fotoğrafı çeken veya gözlemi yapan kişi, MiB’ler tarafından ziyaret ediliyor, kanıt alınıyor ve tanık tehdit edilerek susturuluyor. Araştırmacı Tim Beckley’in “The UFO Silencers” adli kitabında MiB’ler daha ortadadır. Işıltılı bir rozet takarlar, adlarını verirler hatta işyerlerini bile belirtirler ama yalandır.

Kendisine Ajan John J. olarak tanıtan MIB, işyeri adresi olarak da, 1960’larin sonunda varolan Robinson Ajansı’nı vermişti. Ajans devlet adına görevlendirilmişti. Ajans doğruydu, isim de doğruydu ama o John J., ajanstaki John J. değildi. Bir diğer MIB özelliği ise, tanıklarla çok yakın ilişki kurulması ve tanığın yani sıra tüm ailesi hakkında tüm bilgilerin elde edilmesidir ve olay daima UFO olayının yaşandığı yerin yakınında gerçekleşmektedir.

MiB’lerin genelde UFO olayının ardından bölgeyi temizlemekle görevli oldukları da düşünülmektedir. Sigorta satıcısı, portre fotoğrafçısı olarak kendilerini tanıtan MiB’lerden de söz edilir. Sonuç olarak ne tür özellik olursa olsun, amaç UFO olayının fazla soruşturulmasini, araştırılmasını engellemektir. MiB’lerin genel görünümleri ise çoğunlukla aynidir, insana benzerler yani insan gibidirler ama birbirlerine benzerlikleri aşırıdır, sanki kopyalanmış gibidirler; yağlı gibi parlak bir ten, ince dudaklar, çıkıntılı elmacık kemikleri, geniş ve bazen de aşırı parlak gözler. Sanki aşırı makyajlı gibidirler ve bazen nadirde olsa başlarında çok belirgin kötü bir peruk vardır. ilk bakışta, normal bir insana benzemedikleri hemen belli olmaktadır. Yaşları ise belirsizdir yani tahmin edilememektedir. Hareketleri mekanik ve sesleri elektronik gibidir, sanki nefes darlığı çekiyormuş gibi zor nefes almaktadırlar, enerjilerini hemen tüketiyor gibidirler. Ve giysileri bilindiği gibi siyahtır ama onları anlatanlara göre, elbiselerinin yeni mi, eski mi olduğu anlaşılamamaktadır.

Lüks arabaları seven, kaba, ilkel ve ucuz MiB’ler

MiB’ler genelde üçer kişilik gruplar halinde gezmektedirler, ikili veya tek olanlarından söz edilir ama kesin değildir. Çoğu zaman Cadillac, Buick veya Lincoln gibi siyah ve çok büyük otomobiller kullanırlar. Bu otomobiller genelde, otuz yasin üstünde tanımlanırlar, görüntüleri gariptir ve markaları belirsizdir. Plakaları ya okunmaz bir halde, ya da yoktur, plakası olup da, belirlenen numaraların sahte oldukları anlaşılmıştır. Yani MiB’lerin tavırları ve karakterleri, genelleştirilemez çünkü belirli ve ortak davranışları yoktur, göründüğü kadarıyla MiB’lerin görev anlayışı veya görevlerin! sergileme tarzları kopya edilmiş gibidir ya da aşırı derecede yapaydır. Adi tükenmezkalem kullanmaları, uygunsuz sorular sormaları, kaba davranışları haddinden fazla ilkel ve anlamsız görünmektedir.

Literatürde MiB’lerle ilgili yaklaşık 40 olay yer almaktadır, ilişkilerle veya ilişkilerin kapsamıyla ilgili ipuçları zayıftır ve ciddi izler yoktur. Ama olaylar gerçektir; birkaç örneği gözden geçirmek yararlı olacaktır;

Li’yi uyaran kimdi?

Çinli UFO araştırmacısı Shi Bo’nun basından geçen olay öncelikle doğallığı île dikkat çeker; Shi Bo’ya göre MiB’ler, UFO fenomeninin bir parçası ya da UFO folklörünün bir parçasıdırlar. Çin’de UFO konusu bir tabudur ve kolay konuşulamaz ama bu yasak son yıllarda gevşemeye yüz tutmuştur. Shi’nin 1983 yılında ABD’de yayınlanan “China and Extraterrestrials/Çin ve Dünya dışı Yaratıklar” adli kitabında, Yangguan’da yasayan altı yasındaki bir erkek çocuğu olan Li Jingyang’in öyküsü anlatılır. Çocuk, 1963 yılı Mayıs ayında, bir UFO görmüştür; cismi göğe asili duran parlak, gümüşi bir disk olarak tanımlar.

O esnada sokakta arkadaşlarıyla oyun oynamaktadır, henüz olayın farkında değildir, birden yanında uzun boylu, zayıf ve kara giysili bir adam belirir. Li’yi durdurur ve parmağıyla göğe uzatarak, UFO’yu gösterir, çocuk merakla cismin ne olduğunu sorunca da, garip adam; “Bunu asla kimseye söylemeyeceksin…” der, sonra uzaklaşıp gider. Li, diğer çocuklar gibi olayı tabii ki herkese anlatır, tüm çocukların anlattığı ortak yön adamın hareketlerinin garipliğidir. Adam bir robot gibi mekanik hareketler yapmıştır, sesi çok gariptir ve Li adamın konuşurken dudaklarının oynamadığını söyler. Ama olayın en garip yönü, Li’ye UFO’yu göstermesi ve ardından da konuşmaması için uyarmasıdır. Salt bu son olay, MiB’lerin anlamsız davranışlarının mükemmel bir örneğidir.

Nereden telefon etmişti?

Bir diğer örnek olay ABD, Maine, Orchard Beach’de 1976 yılında bir psikiyatr olan Dr. Herbert Hopkins’in başından geçmiştir. Hopkins bir UFO meraklısı değildir hatta ilgilenmez bile.Ama o sıralarda kendisinin bir UFO tarafından kaçırıldığını iddia eden bir hastası vardır; David Stephens adli bu genç hastayı hipnozla tedavi etmektedir; Stephens hipnoz altında bir çok kez dünya dışı canlılarla karsılaştığını anlatmaktadır. Doktor saatlerce süren bantlar kaydetmiştir.

11 eylül 1976, Cumartesi gecesinde Doktor Hopkins evinde yalnızdır. Telefon çalar ve kendisinin New Jersey UFO Araştırma Gurubu’nun başkan yardımcısı ( böyle bir kuruluş olmadığı daha sonra anlaşılmıştır.) olduğunu söyleyen birisi Doktorla Stephens olayı hakkında konuşmak istediğini söyler. Doktor önce itiraz eder ama sonra hastanın kimliğinin bu kadar açık bilinmesinden etkilenerek, konuşmayı kabul eder. Telefondaki kişi ziyarete geleceğini söyleyerek, telefonu kapatır. Koridora çıkıp dış kapının önündeki ışığı yakmaya giden Doktor, daha o anda evinin yanındaki bahçeden gelen birisinin, kendi bahçesine girdiğini ve kapıya doğru geldiğini görür. Durumu iyice garipseyen Hopkins, her şeye rağmen merakına yenilmiştir. Kapıyı açar ve o anda karşısına gelen adamdan, demin telefon eden kişi olduğunu öğrenir ve onu içeri davet eder.

 

Rujunu suratına bulaştıran erkek MIB

Konuk içeri girer ve bir koltuğa oturur; Hopkins’in ilk izlenimleri şöyledir; adamın üzerindeki her şey siyahtır, çoraplarına ve kafasındaki siyah fötr şapkaya kadar. Şapkanın kenarlarından göründüğü kadarıyla saçsızdır, gözbebekleri hareketsizdir, hiçbir ışıltı yoktur ve kirpikleri de yoktur. Teninin rengi ölü gibi soluktur ama dudakları rujla boyanmış gibi kıpkırmızıdır. Burnuyla yüzü arasında hiçbir orantı yoktur, burun küçücüktür ve yüzüne gömülmüş gibidir. Çenesi içeri çekik, boynunu iyice uzatmış, omuzlarını kasarak öne eğmiş biçimde oturmaktadır. Kısacası Hopkins, karsısında garip bir şeyin oturduğunu anlar. Yabancı, monoton ve mekanik bir sesle konuşmaya baslar, sesinde hiçbir tini veya vurgu yoktur. Amacının, Stephens olayı hakkında, Doktorla görüş birliğine varmak olduğunu söyler.

Birkaç cümle sonra Doktor konuşmanın gidişatından rahatsız olur, adam kendisine hastasıyla ilgili bilgi vermek yerine, daha çok Hopkins’in neler bildiğini veya neler öğrendiğini soruşturmaktadır. Birkaç dakika süren gerilimli bir konuşmanın ardından, MIB cebinden gri renkte eldivenler çıkarır, onları giyer, elinin tersiyle dudaklarını ikide birde silmektedir. Eldivenleri ve yüzü kırmızıya bulanmıştır yani ruju bulaşmaktadır.

Hopkins, o anda adamın dudaklarının da olmadığını fark eder, ağzı bir yarık gibidir, rujla boyanmasının nedeni ağıza benzetilmek istenmesi yüzündendir ve ağzında dişleri de yoktur. Göründüğü kadarıyla konuşmadan kendince tatmin olan MIB konuyu değiştirir ve cebinde bulunan iki adet bozuk parayı sorar, gerçekten de Hopkins’in pantolon cebinde iki tane birer Cent bulunmaktadır. Adam, birisini avucuna almasını ve gözlerinin önüne getirerek yakından dikkatle bakmasını söyler. Doktor söyleneni yapar ve birkaç saniye sonra bronz renkli paranın parlak gümüş rengine dönüştüğünü görür, sonra gözleri bulanır ve para soluklaşıp, kaybolmaya baslar.

 

Köpek bile onlardan kaçıyor…

O anda MIB, paranın bir daha bu planda asla görülmeyeceğini söyler, benzeri bir olayı yasadığını anlatan ünlü UFO kurbanı Barney HilI’den söz eder. (Barney ve Betty HiII, UFO’lar tarafından kaçırılıp, altı saat süresince belleklerini yitirdiklerini iddia etmişlerdi, yapılan tıbbi araştırmalarda yalan söyledikleri anlaşılamamıştı). Hopkins, bu olayı duyduğunu söyler ve Barney Hill’in kısa bir zaman önce yoğun bir bunalım geçirdikten sonra ölmüş olduğunu anlatır, MIB bunu doğrular ve;

“Barney’in kalbi yoktu, sende uzun süre bu kalan paraya sahip olamayacaksın.” der. Doktor Hopkins, Barney Hill’in bir beyin kanamasından öldüğünü bilmektedir, itiraz eder ama MIB konuşmasını sürdürerek, Stephens olayı ile ilgili tüm bilgiyi yok etmesini önerir. Bu sırada Doktorun dikkatini çeken şey, MiB’in konuşmasının gittikçe yavaşladığı ve sanki enerjisini yitirdiğidir. Ayakta zorlukla durmaktadır, birden döner, kapıya gider, merdivenleri çok ağır bir yürüyüşle, tek tek adim atıp, duraklayarak güçlükle iner, evin yan tarafına doğru yürür.

Ardından giden Doktor, adamın evin kösesini dönüp yok olduğunu görür ve tam o anda oluşan mavimtırak bir ışık patlamasıyla gözleri kamaşır. Doktor önce orada bir araba olduğunu düşünür ama ışık bir araba farının ışığının çok ötesinde bir güçtedir. Evine dönen Hopkins çok sarsılmış ve şaşkındır. Korkusuz bir Alman kurdu/Collie karışımı olan köpeğini, kuyruğunu bacaklarının arasına tutturmuş bir şekilde dolaba saklanmış olarak bulur, köpeğin MiB’in geldiği andan beri ortada görünmediğini anımsar, hayvan zorlamalarına rağmen dolaptan çıkmak istemez. Mutfağa gidip masaya oturur ve uzun uzun düşünür, sonra kalkıp çalışma odasına geçer, Stephens olayı ile ilgili tüm teyp bantlarım mıknatısa tutarak bozar, sonra oturup binlerce parçaya ayırır ve diğer yazılı dokümanlarla beraber yakar.

Ertesi gün gittikleri ziyaretten eve dönen Hopkins ailesi, onu sessiz bir şekilde otururken bulurlar. Olayı hemen ailesine anlatır, bu arada gün doğduktan sonra dışarı çıktığım ama normal bir araba izi göremediğim söyler fakat başka bir şeyin izleri vardır. Ailesine gösterdiği izler caterpillar veya traktör türü bir aracın çok derin tekerlek izleridir, tekerleğin çapının bir metreden fazla olduğu anlaşılmaktadır, izleri tüm aile yani karisi genç birer kız olan iki çocuğu ve damadı görürler ama daha garip bir şey olacak ve iki saat sonra kumlu zeminde bulunan tekerlek izleri yok olacaktır.

 

 

MiB’lerin teşekkürü de bir garip oluyor;

Bu olay, tipik bir MIB ziyaretidir, önceden yapılan telefon konuşması çok rastlanan bir örnektir. Bazı olaylarda konuşma yarim kalmış yani kesilmiş, bazılarında ise yanlış bir numara olduğu söylenerek, birkaç kez aranılmıştır. Daha sonra telefon idaresine başvuran Hopkins, telefonun nereden edildiğini bilgisayar kayıtlarından öğrenmek ister ama idare bir şey bulamaz, çünkü kayıtlarda böyle bir telefon konuşması yoktu. Sanki o anda Hopkins’in telefonu hiç çalmamış ve konuşulmamıştır.

iki hafta sonra bu kez Hopkins’in kızı Maureen, çalan telefonu açar; telefondaki ses bir kadın sesidir, kocası John’un arkadaşı olduğunu ve ziyarete gelmek istediğini söyler. Maureen kocasını çağırır, John sesi anımsayamaz, bunun üzerine telefondaki sesin sahibi, hemen yakındaki bir restoranda buluşmalarını ister. John kabul eder ve restorana gider, kendisini garip bakışlı, eski moda giysiler giymiş bir kadın beklemektedir. John, kendisini hiç tanımadığını söyler, kadın sesini çıkarmaz. Ortada bir gariplik vardır, John tedirgin olarak hemen oradan ayrılır ve eve doğru yürümeye baslar, ama kadın da onunla beraber yürümektedir. Yürüyüşü bir tuhaftır, kırıtır gibi yürümekte ama kalçalarını sallamamaktadır.

Yol boyunca konuşarak, John’u resmen sakinleştirir ve eve gelme isteğini kabul ettirir. Evde karıkoca ile konuşarak (Diğer ev halkı dışarıdadırlar), özel sorular sorar, ne okurlar, TV ‘de ne seyrederler, hangi konularda konuşmaktan hoşlanırlar türünden soruları sıralar. John bir ara odadan çıkar, o zaman adam Maureen’e gelip yanma oturmasını söyler, genç kadın reddeder ama kadının bakışlarıyla kendisini çırılçıplak görüyormuşçasına rahatsız ettiğini sonradan söyleyecektir.

John odaya döndüğünde kadın ayağa kalkar, ama hareketleri gariptir, sanki ayakta zor durmaktadır, gitme vaktinin geldiğini söyler ama orada öylece bir dakika kadar durur. Sonra kapıya ilerler, üçü birden dışarıya çıktıklarında. kapının önünde kıpırdamadan duran bir adamla karsılaşırlar. Maureen ve John adama hayretle bakarlar, kadın öylesine bakmaktadır. dördü öylesine bakışarak dakikalarca kıpırdamadan dururlar sonra kadın adamın yanma gider, çevresinde bir tur atar ve John’a dönerek;”Lütfen onu it, hareket etsin, ben yapamıyorum.” der ama John bir şey yapamadan adam birden hareket eder ve ikisi yan yana sarsak ve tutuk hareketlerle ilerlerken, kadınının sesi duyulur; “Dr. Hopkins’e müteşekkiriz.” ve köseyi dönüp kaybolurlar. Olayın en garip yönü, yine benzer olaylarda olduğu gibi, kari kocanın hipnoza girmişçesine yabancıları kabul etmeleri, evlerine almaları, korkmamaları ve sorulan her şeye cevap vermeleridir.

Ancak olaydan çeyrek veya yarim saat sonra olanları mantıkla anımsayacak ve dehşete düşeceklerdir. Hopkins olayı burada bitmektedir, Stephens olayı da tabii ki. çünkü Doktor Hopkins bir daha onunla beraber olmamıştır. Nasıl olsun ki Uzaylılar tarafından kaçırıldığını iddia eden birisini tedavi eden doktorun bu kez kendisi MiB’lerden söz etmektedir…

Ve Philadeiphia 1980

Bu olay MIB fenomeninin doğal yapısını çok iyi anlatan bir olay olarak literatüre geçmiştir. Sadece bir MIB olayı değil, yani sıra da aktif bir UFO olayıdır. Bu seferki kahramanımız da bir bilim adamıdır; Prof. Peter Rojcewicz New York, Julliard School’daki Jung Analitik Psikoloji Vakfı’nda insanlık ve Folklor dersleri vermektedir. 1980 yılının bir gününde. Pennsylvania Üniversitesi kampüsü’nün kitaplığında UFO’larla ilgili bir kitap okumaktadır. Olay, bir folklörist olan Profesörü yakından ilgilendirmektedir, UFO’ların yeni bir olay değil, çok eski bir folklorik unsur olduğu sonucunu araştırmaktadır. Kitaptan notlar alırken, yanında birisinin durduğunu hisseder, göz ucuyla baktığında siyah pantolonlu ve ayakkabılı bir bacak görür, Dönüp bakar, karsısında 1.80 boyunda, zayıf simsiyah giysili bir adam durmaktadır.

Bakışları için Profesör sonradan; “Beni üç gün uyulacak kadar etkiliydi.” diyecektir. Ama bir fark vardır, bu adamın gömleği bembeyazdır ve yüzü de ayni renktedir. Davet edilmeden yandaki koltuğa oturur ve Rojcevvicz’e ne yaptığını sorar. Rojcevvicz UFO’larla ilgili bir kitabi incelediğini söyler, adam bu kez, hiç UFO görüp görmediğini sorar. Profesör görmemiştir, adam sormaya devam eder; UFO’ların gerçek olduğuna inanmakta misın?

Rojcevvicz, henüz bir fikri olmadığını, bunun için araştırma yaptığını ama konuya yeterince ilgi duymadiginı da belirtir. Adam birden ayağa kalkar ve haykırırcasına;
“Uçan daireler çok önemlidir, yüzyılın olayıdır ve sen ilgilenmiyorsun” der. Sonra duraklar, sakinleşir ve kontrolünü yeniden kazanmış olarak yerine oturur ve elini Rojcevvicz’in omzuna koyarak, alçak sesle; “Amacına iyi niyetle git.” der ve sonra inanılmaz bir şey olur; adam orada, o anda Prof. Rojcevvicz’in gözlerinin önünde yok olur. Yok oluştan sonra geçen on dakika süresince Rojcevvicz, korku ve sok içinde hiç kıpırdamadan yerinde oturur. Genelde paranormal olaylara inanmaktadır ve bu inanç onu korkutmaktadır, yerinden kalkar ve kafasını toplamak için dolaşmaya baslar.

Birden çevresinde hiç kimsenin bulunmadığını fark eder. Odadan çıkar, yandaki ve alt kattaki salonları dolaşır, binada tek bir kişi bile yoktur. Oysa, kitabi okumaya oturduğunda çevresinde yüzden fazla insanin bulunduğunu iyi bilmektedir, içinden gelen sezgiye uyarak yine yerine döner ve kıpırdamadan bir saat öylesine oturur. Sonra sesler duymaya baslar, odaya birileri girerler, tekrar odanın dışına çıkıp baktığında demin göremediği insanların bu kez yerlerinde olduklarını görür. Her şey normale dönmüştür. Bu olay olana kadar Prof. Rojcevvicz MiB’leri hiç duymamıştı, simdi ise konunun en önde gelen otoritelerinden birisidir.

 

ABD Hükümeti ve MiB’ler

MiB’lerle ilgili en ilginç yön, adlarının genelde ABD Hükümeti ile karıştırılmasıdır.

1 Mart 1967’de, Hava Kuvvetleri’nden Komutan yardımcısı General Hewitt T. VVheless, tüm alt birimlerine ve özellikle de Stratejik Hava Savunma Komutanlığı’na bir genelge yolladı. Genelgede, tüm personelin UFO gördüğünü iddia eden herkesle ilişki kurması ve olanları öğrenip bildirmeleri emrediliyordu. Özellikle de, sivil elbiseler giyen ve kendilerini Hava Kuvvetleri mensubu olarak tanıtan ve halkın elindeki fotoğrafları alan kişiler hakkında bilgi edinilecekti. Olaylar, özgürlük haklarına ve özel eşyaya tecavüz olarak değerlendiriliyordu. Bütün askeri ve bağlı sivil personel bu emre uyarak, soruşturmalarda bulundular ve raporlarını yolladılar.

Bu olay hala sürüyor ve 1967’den beri Hava Kuvvetleri bilgi toplamaya devam ediyor. Sonuç ne mi Bu hiç açıklanmadı, sadece bilgi toplanıyor ve hiç kimse bir MIB tutuklamasını ve de sanığını henüz görmedi. Kim kiminle oyun oynuyor Kim bu MiB’leri Yukarıdaki örneklerde olduğu gibi, saygın, ciddi ve akli başında bilim adamlarının basma gelen olayların ardında yatan sır nedir? Neden MiB’ler bazen UFO tanıklarını tehdit edip susturuyorlar ve neden bilim adamlarını ilgilenmeleri için teşvik ediyorlardı.

Acaba, sadece belirli bir bilimsel çevrenin mi, UFO’larla ilgilenmesini istiyorlar MiB’ler nedir insan mi, robot mu yoksa dünya dışı canlıların ta kendileri mi? Tüm bu sorular halen cevapsız ama MiB’ler gerçekten varlar.…

Bir Cevap Yazın