Mart 29, 2024
sefalet

Victor Hugo – Sefiller

Victor Hugo – Sefiller Adlı Kitabından En Anlamlı Alıntılar ve Sözler

Başkalarının ayıbını araştıracağınıza, kendi günahlarınızı hatırlayınız! Yarın, haşir gününde, hepimiz yaptıklarımızın hesabını vereceğiz…

Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz, bizse ortadan kaldırılmış yoksulluk.

Tanrı, hiç bir çocuğu kötü olsun diye yaratmaz! Onu kötü yapan, kötü eğitimdir!..Kötü anne-baba, kötü çevre, kötü yönetim balçık gibidir, zavallı yavruları da çekip yutar.

”14 yaşımdayken karnımı doyurmak için bir parça ekmek çaldığımda beni zindana attılar ve orada tam 6 ay bedava ekmek verdiler. Hayatın adaleti budur.”

“Ah bu insanlar; kendi hatalarını örtmek ve gizlemek için diğerlerinin kusurlarını gösterip ilan ederler”

“Bence, ne yapılsa da iki insanın hakkı ödenmez. Bunlar: öğretmen ve annedir.”

”Kalabalıklar daima tehlikelidir. İçlerinde mutlaka ruhlarını ucuza satan alçaklar bulunur.”

”Bazı insanların yüzüne bakmak, onlardan kuşkulanmak için yeterlidir.”

İşte şimdi sana en kutsal şeref sözümü veriyorum, gidersen öleceğim.

“Ölmek bir şey değil, yaşamamak korkunç…”

” Zalimlerin çarkı, cahillerin çalışmayan kafalarıyla döner… ”

İnsanlar arasındaki hakiki bölünme şudur; aydınlıktakiler ve karanlıktakiler.

El emeğiyle dürüst bir şekilde yaşayabilmek ne kutsal bir nimetti…

”Bayanlar, size ikinci bir öğüt: Asla evlenmeyiniz; Evlilik bir aşıdır ; ya tutar ya tutmaz.”

Hayattaki en güzel mutluluk sevildiğinden emin olmaktır.

Ah, dünyayı içindekilerle birlikte yiyesim geliyor!

İlk adalet, insanın kendi vicdanıdır.

Kurnazlığın, hilenin olduğu yerde küçüklük vardır.

Üzüntüsü çok büyük olan insanlar yorgunluk hissetmezler.

Ağızları çok laf yapan ama beyinleri pek çalışmayan insanlar..

Yolda çok yoksul ama âşık bir gence rastladım. Ayakkabılarına su, ruhuna yıldızlar doluyordu.

Demek insanlar alçalınca, vahşi hayvandan daha tehlikeli olabiliyor.

Albay iki günde defnedilmiş, üç günde unutulmuştu.

Çile, kadınları âciz; erkekleri güçlü yapar yavrum…

Eksik olan sevebilme yetisi değil, sevebileceği kimsenin olmamasıydı.

Devrimler bir rastlantıdan değil de bir ihtiyaçtan oluşur.

“Bazıları birinden nefret etmeden diğerlerini sevemez.”

Siyasi düşüncelere saygı duyarım, ama nerede durmaları gerektiğini bilmeyen insanlar var.

İncinme duygusu kişinin aslında bir şekilde haklı olduğunu düşündüğünde ortaya çıkabilir.

” iyilik yapmak için tanımak gerekmiyor.”

Sadece bedenleri, şekilleri, görüntüleri sevenlere ne yazık!  Ölüm her şeyi yok edecek.  Ruhları sevmeyi deneyin..

Ne yazık, her yerde boş heves ve alçaklık var. Bu yüzden insan türünden tiksiniyorum.

Benim mutlu olmaya hakkım var mı? Ben yaşamın dışına itilmiş biriyim.

Umutsuzluğumuzun sadece bizi değil, çevremizdekileri de sarmak gibi bir huyu vardır.

Cennette kalıp şeytana dönüşmek! Cehenneme gidip melek olmak.

Toplum ücretsiz eğitim vermediği için suçludur, kendi karanlığını kendi yaratıyor. Suçlu günahı işleyen değil, karanlığı yaratandır.

Ey aşktan acı çekenler, sevmekten vazgeçmeyin. Durmadan sevin, aşktan ölmek aşkla yaşamaktır.

Çocuklar nasıl bıçakla oynayıp kendilerini yaralarlarsa, kadınlar da güzellikleriyle oynayarak kendilerini yaralarlar.

Bazen en mükemmel insanlar bile bencilce düşünmekten uzak duramazlar.

Bilgelerin söyleyebileceği şeyler yelek ve potin diken kızların zengin kocalar düşlemesini engellemeyecek.

Düşlere dalmak zihin emeği harcamaktır; düşünmek harekete geçmektir.

Kulağıma hiç durmadan: Aç insanlar var! Üşüyen insanlar var! Yoksullar var! Yoksullar var! Diye fısıldayan şu gereksiz eşyalardan tek birine bile sahip olmak istemezdim.

Durmadan sevin, aşktan ölmek, aşkla yaşamak kadar asildir.

Ben öldükten sonra , biraz benim için ağla ancak sakın fazla üzülme, senin kederlenmeni istemem.

Bir miktar hayal, iyi bir şeydir, tıpkı ihtiyatlı dozda alınan bir uyuşturucu madde gibi.

Dünya bencillikten ibaret olan, insan soyu için bir erdemi ya da bir fikri temsil etmeyen her şeyin düşmesine, ölmesine sadece seyirci kalır.

Toplumlar iki türlü insanı kabul etmek istemezler. Önce kendisini rahatsız edenleri,sonra da kendisinden üstün olanları

”Biliyorum, gitmek cesaret ister; zordur gitmek. Ama zor olduğu oranda şereflidir, İnanın!”

Aşkın ilk belirtisi genç erkekte çekingenlik olurken, genç kızlarda cüret olur.

Kötü bir insan, iyi bir mühite düşer, eğitilir ve elinden tutulursa pekala iyi bir insan olabilir… İyi zannettiğimiz bir insan da kötü bir mühite düşer, ihanet görür, cemiyetin dışına itilir, zulme maruz kalırsa, şartlar onu kötü biri olmaya itebilir.

Düşünce daima bir miktar iç isyan barındırır.

… Zavallı, güzelliği ile birlikte utanma duygusunu da kaybetti. Bu, sefaletin son alametidir.

Bir insan sefalet bataklığına düşmeyi görsün.Çırpındıkça aşağılara iner.Biri çıkıp da elinden tutmayacak olursa, gırtlağına kadar batar; bütün ümitleri söner.O zaman dehşetlerin en korkuncu mümkün hale gelir.Kaybedeceği bir şeyi kalmadığını düşünerek değil krala, Tanrı’ya bile küfreder…Baba, anne, kardeş, evlat, akraba, kumarbaz, ayyaş, hırsız, fahişe onun nazarında birdir.En adi suçu bile işlerken yüzü kızarmaz; vicdanı kendisini rahatsız etmez.

Tanrı, neslimizi topraktan yaratmıştır. Topraktan geldik, yine toprağa döneceğiz. Baki olan ruhtur. O da Tanrı’dan gelmiş, yine Tanrı’ya dönecektir.

“…hiçbir siyasal inancım yok aslında. Bütün insanlar zengin, neşeli olsunlar; bu da bana yeter.”

Yozlaşmış şehirler çok acımazsız insanlar üretirler. Dağlar, denizler, ormanlar, insanı vahşileştirip acımasızlaştırsalar da, insanın insani yanını pek yok etmezler.

“Yaratılışın bir kanunudur ki; yüksek ruhlar yüksek ruhlardan, alçak ruhlar alçak ruhlardan hoşlanır”

Birini uçurumdan aşağıya yuvarlamak veya diğerinin düşüşüne göz yummak. Her iki durumun sonucu da pişmanlık olacaktı!

Dünyaya üstün vasıflarla gelin! Hepsi bu. Şanslı olun, arkası gelir; mutlu görünün sizi soylu sansınlar.

”…umutsuzluğa düşenler arkalarına bakmazlar, kötü kaderin kendilerini izleyeceğini bilirler.”

“Ancak her baba sevgisinde, kızını bir yabancıya kaptırmak korkusu bulunur.”

Sevilmeyen adam, başkalarının sevgilileri üzerinde dolaşan bir akbabadır.

” Erkeğin sefaletini gören, sefaleti tam anlayamaz.Sefaleti anlamak için kadının sefilini görmeli.Belki ondan daha derin olan gerçek sefalet, çocuğun sefaletidir. “

“Eğer bir evde sefalet varsa, bir aile yoksulluğun,cehaletin, düşkünlüğün korkunç pençelerinde can çekişiyorsa bundan sırasıyla o evin komşuları, o mahallenin sakinleri, o şehrin kalabalıkları, o memleketin devleti sorumludur.”

Fırının vitrininde ekmekler diziliyken çocuklar evde açlıktan ölmek üzereydi. İçim kin ve nefretle doldu.

Tok yatan, fakirleri düşünmeyen bütün zenginlere lanet yağdırdım.!

“Hayatta kaybedecek bir şeyi kalmayanlar, arkasından ağlayacak kimsesi olmayanlar en önden gidiyorlardı…”

Toplum… Bir ekmek, karda kışta aç kalan yeğenlerimi doyurmak için tek bir ekmek çalmak suçundan on dokuz yıl zindanlarda süründüm.

Tanrı, yamalı hırkaya razı olan kuluna, gümüş sırmalı elbiseler giydirir.

Cahil insanlar, kalp gözleri kapalı olduğundan, azizlerin işine akıl erdiremez, kendilerine benzemediği için de onlara deli derler.

“Bir insanın acılarına dokunmamak gerekir.”

İlerleyiş ve yükseliş savaş ve kavga ile sağlanamaz.

Hiçbir zaman param olmadığından, paraya hiçbir alışkanlığım olmadı, böylece de hiçbir zaman paradan yoksun kalmadım; ama, eğer ben zengin olsaydım, dünyada hiç yoksul kalmazdı…

Gebersin cimri zenginler.!

“İnsanlar, bir kişi hakkında herhangi bir yargıda bulunurlarken, başka şeylerin etkisinde kalmamalıdırlar”

Ben, düşmanın bile mert olanını severim!

Hakimiyet kuvvetine sahip olan adam, ne kadar aşağı olursa; hakimiyet tavrı da o derecede şiddetli olur…

Bütün çabam kimseye muhtaç olmadan yaşamak. Bütün umudum kendimde..

İnsanlar daha taşları yontmadan, Tanrı çiçekleri açtırıyordu.

”Hastayı humma, aşığı da aşk besler.”

Hiçbir zaman param olmadığı için paraya alışamadım.

Yine düşünüyordu, düşünmekten başka ne yapabilirdi ?

Eşitlik, kardeşlik, adalet için yola çıkanlar, ahlaksızlığın en sefilini sergilemekten çekinmiyorlar, buna da özgürlük diyorlardı.

Doğru bir kişinin vicdanı, söyledikleriyle yaptıklarının bir olmasıdır.

”Demokrasinin büyüklüğü, insanlıkla ilgili olan hiçbir şeyi reddetmemesi, inkar etmemesindendir.”

Ruhları birbirine öyle karışmıştı ki, birbirlerinden geri almak isteseler, hangisinin kendilerine ait olduğunu anlamayacaklardı.

“İnsanın yaratılışında, kendisini emniyette hissetmek için, güçlü birine sığınma isteği vardır.”

Ve eğer bir insanın kanayan yarası varsa, en iyi merhamet o insanın bu yarasına hiç dokunmamak değil midir!

Fakirlerini düşünmeyip de onlara el açtıran topluluğun vay haline!

Susmak da bazen yalan söylemekle eştir.

“Tanrı, gözleri yaşlarla kaplı bir günahkârın pişmanlığını, yüz dürüst insanın beyaz elbisesine tercih eder.”

“Ya kötü bir kadına oyuncak ya da yüksek ruhlu birisine âşık olarak, mutlu bir insan olursunuz..”

Şimdi ucuz ne vardır ? Her şey ateş pahası!… Yalnız dünyanın kederleri ucuzdur…

”Ona göre borç, köleliğin başlangıcı demekti.”

Sessizlik ve karanlık daima beraberinde korku getirir.

Hain adamın kurşunu da hain olur…Ve hain kurşunun hedefi daima bir masumdur…

”Vicdan, yani Tanrı. ”

Yalnızca barbar uluslar, uygarlıklarını savaşın sonuçlarına bağlarlar.

İyi olmak o kadar kolay ki, esas zor olan adil olmak.

“Büyük ve aniden gelen ıstıraplar insanı bir nev’i hissizliğe ve şoka sürükler. O anda, insan, her şeyin bittiğini ve ölümden başka çıkış yolu kalmadığını düşünür. “

En korkunç hırsızlar peşin hükümlerimiz, en kanlı katiller de kötü huylarımızdır.

“burjuvazi doyuma ermiş menfaattir. Dün iştahtı, bugün alabildiğine bolluktur; yarın tıka basa doygunluk olacaktır.”

“Gerçekler hiç yalan söylemez. Birbiriniz için bir din kadar kutsal olun. Tanrı’ya herkes bildiği gibi tapınır. Tanrı’ya tapınmanın en iyi yolu eşini sevmektir. Seni seviyorum! İşte benim dinim. Seven insan, dine uygun davranıyor demektir.”

Çocuklarını sevmeyen babalara rastlanabilir, ama torununu sevmeyen tek bir dede yoktur.

Olum ancak Tanri’nin elindedir. İnsanlar bu meçhul olguya müdahale etme hakkını nereden buluyorlar?

Oysa Tanrı’nın bana son anda merhamet göstereceğini hesaba katmamışım…

Az da olsa, emeğiyle kazandığı para ona iki önemli şey öğretmişti: Özgürlüğü ve onuru

Rahat zamanında kuru ekmekle yetinemeyen çile zamanında açlığa dayanamaz…

Öyle bir an gelir ki, ayak takımı denilen karayazgılı kitle baş kaldırır. İlkelere, özgürlüğe, eşitliğe, kardeşliğe hatta evrensel oylamaya, hatta halka, halkın halk tarafından yönetilmesine bile karşı çıkar. Bu da onun kapıldığı umutsuzluk uçurumlarından, yoksulluğundan, dertlerinden, sefalet bilgisizliğinden kaynaklanır.

Her şey ayarlandı; ama hiçbir şey yoluna girmedi.

“Kötülük o gözbebeğinden başlar. Bakışı olmayan kimsenin karşısında düşününüz ve titreyiniz. Sosyal düzenin kara lağımcıları da vardır.”

“Bazı kişiler sadece konuşma ihtiyaçlarını tatmin etmek için kötülük yaparlar.”

Bu dünyada tepeden tırnağa sarsılarak titreyen iki varlık mevcuttur: çocuğuna kavuşan anne ve avını bulan kaplan…

Para kazandığını görenler, onun için ” tüccar ” dediler. Parasını yoksullara değıttığını görenler, ” hırslı ” dediler. Şan ve şerefi reddettiğini görenler, maceracı olmakla suçladılar. Yapılan çağrıları reddedince de kaba olarak tanımladılar.

“Kaderler bazıları için çok felaketli, bazıları içinse fazla cömert, fazla koruyucu olmaktadır.”

Kadınlar için çocuksuzluk ne kadar ıstırap verici ise ; kız çocukları için bir oyuncak bebeğe sahip olamamak o derece üzüntü vericidir.

Zaferi hiç umursamam. Hiçbir şey yenmek kadar saçma olamaz; gerçek zafer ikna etmektir.

”Annenin iyiliği yavrunun neşesinden okunur.”

Bazı insanlardan kuşkulanmak için onlara bakmak yeterlidir,çünkü her yanlarında bir tedirginliğin izleri hissedilir.

Sefalet, mekan tutmaz bir seyyahtır. Adresi belli değildir… Nereye gitse, “defol buradan” azarını işitir.

“Hayvanların doğası hayatta kalabilmektir, insanların doğası ise hayatı var edebilmek. İnsanlarla hayvanı ayıran tek belirti sevgidir. Sevgi yoksa görev vardır, sınır vardır.
Bir tarafta içgüdü olan hayatta kalmak diğer tarafta hayatı vâr etme dürtüsü.”

vicdanımın emrettiği şeyi yapacağım!

İnsan çoğunlukla bir ipliği düğümlediğini sanırken bir başkasını bağlar.

Çeyiz olarak altını ve incileri vardı ama altın başının üzerinde ve incileri ise ağzının içindeydi.

İşte insanlar da böyledir… Bazıları ısırgan otuna benzediğinden zararlı zannedilebilir.

Ne kadar çok sevdiğini ancak onu kaybettikten sonra anlamıştı. Özlemi arttıkça, kırgınlığı da artıyordu.

Biz dünya kanunlarına değil; Tanrı’nın kanunlarına tabiyiz.

Ezilmiş insanlar arkalarına bakmazlar. Kötü kaderin kendilerini izlediğini iyi bilirler.

Bu küçücük yaşlarda kendilerini insanların arasında çırılçıplak hisseden ve Tanrı’yi terkeden bu ruhlarda ne fırtınalar eser?

Bir Cevap Yazın