Beşiktaş ve Ortaköy arasında bir sahil sarayı olan Çırağan Sarayı tüm eklentileriyle birlikte Sultan Abdülaziz tarafından ele alınmış ve 1871’de Mimar Serkis Balyan’a Avrupa devletlerinden alınan borçlarla tamamlatılmıştı.
4 milyon altına mal olduğu rivayet edilen, taş, mermer ve ahşap işçiliğinin en güzel örneklerini içerisinde barındıran bu yapı Osmanlı hanedanı tarafından uzun yıllar kullanılmıştı. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey, buranın meclis binası olmasını isteyip Sultan Reşat’a başvurmuş, padişah buna yanaşmadığı halde ertesi gün gazetelere padişahın Çırağan Sarayı’nı Meclis-i Mebusan’a ihsan ettiği açıklamasını yapmıştı. Bu emr-i vaki sebebiyle padişah da itirazına rağmen sarayı boşalttırmıştı. Ayasofya’daki Ayan ve Mebusan meclislerinin taşınmasının ardından milletvekillerince parlamento binası olarak kullanılan sarayda bazı tadilat ve tamirlerde yapılmıştı. Sarayın yanmasından çekinen Sultan Reşat’ın korktuğu ise kısa bir süre içinde de başına gelmişti.
Çırağan Sarayı alevler içinde
20 Ocak 1910 tarihli Tanin Gazetesi’nden: “Çırağan Sarayı’nın Yanması-Çırağan Yanıyor!-Dün birdenbire bu haber İstanbul içinde yayıldı. Kimse inanmıyordu. Fakat Çırağan’ın görüldüğü noktalardan o güzel o güzel sarayın tepesinden ateşli dumanların semaya doğru yükseldiği nazar-ı teessür ve teessüfle meşhur oluyordu.”
19 Ocak 1910 günü dikkatsiz ve tedbirsiz kullanılan sarayda bilinmeyen bir nedenle saat beş sıralarında yangın çıkmış, Meclis-i Mebusan Dairesi telefonuyla Beyoğlu İtfaiyesine haber verilmişti. Beş saat süren yangında Harem ve Ağalar Dairesi dışında tüm bölümler, zengin ve kıymetli eşyalar, sanat eserleri ve Sultan II. Abdülhamit’e ait tablolar bina ile birlikte cayır cayır yanarak kül olmuştu. Bunların yanı sıra hayatını burada kaybeden Sultan V. Murat’ın hususi Kütüphanesi, ilk meclis tutanakları ve bazı gizli belgelerde alevler arasında yitip gitmişti.
20 Ocak 1910 tarihli Tanin Gazetesi’nden: “Yangının Sebeb-i Zuhuru-Harikin sebeb-i zuhuru hakkındaki rivayat pek muhteliftir. Bazıları sabahleyin tavan arasından geçen elektrik tellerinin tamirine giden amelenin orada yanmış bir sigara bırakmış olduklarını, bazıları kalorifer ocaklarının damdan yukarı çıkarılması lazım gelir iken çatı ile bir hizada kalıp oradan çıkan kıvılcımların çatıya ateş verdiğini ve bazıları da elektrik tellerinin yangına bais olduğunu söylüyorlar”
Yangın çatı katı arasında bulunan bir kalorifer bacasından çıkmış, rüzgârında etkisiyle kısa sürede yayılmış ve alevler bir türlü söndürülememişti. Alevlere müdahale etmek için itfaiye bahçedeki havuzdan su almak istemişse de hortum yetişmediği için başarılı olamamıştı. Deniz suyundan istifade edebilmek için de hiçbir düzenek bulunmadığından Tersane-i Amire’den tulumba vapurları, Mesudiye zırhlısı, İtfaiye vapuru, Amerika ve Rus elçiliklerine ait yatlarla Alman bandıralı kurtarma gemiler ve mürettebatlarının çabaları da lodos sebebiyle neticesiz kalmıştı.
“20 Ocak 1910 tarihli Tanin Gazetesi’nden: “Zayiat-Elhamdülillah nüfusca hiçbir zayiat yoktur. Meclis-i Ayan evrakı kâmilen kurtarıldığı temin ediliyor. Meclis-i Mebusan encümenlerinde bulunan evrakında tahlis edilmiş olduğu temin edilmektedir. Yalnız Meclis-i Mebusan evrakı kurtarılabilmiştir. Saat sekize çeyrek kala ateş bahçenin büyük kapısı sol cihetinde bulunan Sultan Murad merhumun suret-i mahsusada yaptırmış olduğu kütüphaneyi de yakmıştır.”
Yangın haberini alan padişah derhal Başyaveri Lütfü ve Başkâtibi Halid Bey’i olay mahalline göndermiş bunlarla beraber Şehzade Yusuf İzzettin ve Vahidüddin Efendiler de gelmişlerdi. Haber telgraflarla hükümet üyelerine de bildirildiği için başta Sadrazam olmak üzere diğer vekillerde yanmakta olan saraya akın etmişlerdi. Yangın sırasında herhangi bir can kaybı yaşanmamış sadece sarayın kalorifer hizmetlerinden görevli bir memur pencereden atlayarak ayağını kırmıştı. Sarayın yandığını öğrenen Sultan Reşat ve halk ise derin bir üzüntüye gark olmuştu. Dönemin basınında da geniş yer verilen olayın ardından sarayın yeniden inşası için yardım kampanyaları düzenlenmişti.
“20 Ocak 1910 tarihli Tanin Gazetesi’nden: “Beyanat-ı Hazret-i Padişahî-Zat-ı hazret-i padişahî heyet-i vükela canibinden arz-ı teessür ve taziyet edilmesi üzerine: “Yangının zuhuruna pek ziyade müteessif oldum. Fakat çok şükür Mebusan ile Ayan’dan hiçbirine bir şey olmadığı cihetle müteselli oluyorum.”
Yangından sonra sadece 4 duvarı ayakta kalan yapı için onarım düşünülmediğinden hiçbir faaliyet yapılmamıştı. Saray enkazı altında erimiş bir halde kalan değerli madenler yağmacıların eline terk edilmişti. Ancak durumun fark edilmesinin ardından gerekli koruma tedbirleri alınabilmişti. Olaydan 6 ay sonra sarayın tekrar meclis binası haline getirilip getirilmeyeceği konusunu araştırmak üzere bir komisyon kurulmuş, enkaz altındaki değerli erimiş madenlerin çıkarılması için de çalışma yaptırılmıştı. Neticede onarım bedelinin yüksek olması sebebiyle yapılan teşebbüsler akim kalmıştı.
Çırağan Sarayı’nda zat-ı şahane Sultan Mehmed Han’a ait olan salon
Hazine-i Hassa arazisi içinde yer alan saray kalıntıları ve arsası İstanbul’un İtilaf devletlerince işgali sırasında “Bizo Kışlası” adıyla bir Fransız istihkâm kıtasınca kullanılmıştı. Uzun yıllar ihmal edilerek Boğaz sahilinde gri bir süilet olarak kalan saray’ın bahçesi cumhuriyet’ten sonra 1930’lu yıllarda bozularak Beşiktaş Futbol Kulübü tarafından saha haline getirilmişti.
Beşiktaş’ın Şeref Stadı ve Çırağan Sarayı kalıntıları
II. Dünya Savaşı yıllarında Sarayın tamir edilerek otele dönüştürülmesi için Prof. Bonatz ve Sedat Hakkı Eldem tarafından tetkikler yapılmış fakat bu gerçekleştirilememişti. 1946 yılında çıkarılan bir kanunla İstanbul Belediyesi’ne bırakılan saray, bir süre Et ve Balık Kurumu deposu olarak kullanılmıştı.
Çırağan Sarayı restore edilmeden önce-1983
1980’li yıllarda Avrupa’dan getirilen ekiplerce kontrol edilmiş ve statiğinde bir sorun olmadığı anlaşılınca restore edilmek üzere devletle yap-işlet- devret modeliyle anlaşılarak 49 yıllığına kiralanmıştı. Böylece Japon Kumagi Gumi ve Türk Yüksel İnşaat tarafından baştan aşağı yenilenen Çırağan Sarayı binası da beş yıldızlı bir otele dönüştürülerek 1992’de hizmete açılmıştı. 2006-2007 yıllarında yapılan rönovasyonla Sarayın toplantı salonları ve açık alanları aslına en yakın şekilde eski renklerine kavuşturuldu.
Kaynaklar:
Güler Eren(Editör), Osmanlı Ansiklopedisi, 10. Cilt.
İsmail Hami Danişmend, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, c.4, İstanbul, 2011.
Mithat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lügati, İstanbul, 1986.
Tanin Gazetesi, Nr: 496
İlk yorum yapan siz olun