Lev Nikolayeviç Tolstoy – Kadın Ruhu Adlı Kitabından En Anlamlı Alıntılar ve Sözler
Yahudiler ezilmelerinin intikamını para hakimiyetiyle alırlar. ‘Bize yalnız ticareti bıraktınız, o zaman biz de sizi tüccar olarak vururuz.’ diyorlar. Kadınlar ise, ‘Bizi sadece şehvet aleti olarak mı görmek istiyorsunuz; öyleyse size şehveti kullanarak hükmedeceğiz.’ derler.
Kadın şehvet silahını öyle ustalıkla kullanıyor ki görünüşte seçen erkek oluyor ama aslında, her şey kadının oyuna, isteğine göre…
Bir insanın bir ömür boyu seveceğini söylemek, bir mumun ömür boyu yanacağını iddia etmekle aynı şeydir.
Birbirlerini sevmeyen insanları evlendirip sonra da geçinemeyişlerine şaşırırlar. Sahibinin keyfine göre çiftleşmek ancak hayvanlarda olur; insanların kendilerine göre arzuları, sevgileri vardır.
Evet, siz erkekler böyle düşünürsünüz, kendinize özgürlük tanıdınız, kadını ise kuleye tıkmak niyetindesiniz. Kendinize gelince her şeye izin verirsiniz.
Bir anneye ya da kızına bizzat işinin koca avlamak olduğunu söylemeyi bir deneyin. Aman Tanrım, bu ne hakarettir! Oysa çoğu bunu yapar.
Ama gelin görün ki, özgürlüğünü veriyorlar kadına, erkeğe özgü her türlü haktan yararlanmasını benimsiyorlar, öte yandan hâlâ onu bir zevk aracı olarak görmeyi sürdürüyorlar. Çocukluğunda da, toplum içinde de böyle eğitiyorlar onu. İşte böylece kadın hep öyle aşağılanmış, ahlâksız bir köle, erkek ise gene öyle ahlâksız bir efendi olmayı sürdürüyor.
Aşk;bir kadın ya da erkeğin geri kalan diğer herkes karşısında özel olarak tercih edilmesidir.
Mutsuz insanların kentte yaşamaları daha iyidir. İnsan kentte yüz yıl yaşar da çoktan öldüğünün ve çürüdüğünün farkında bile olmaz.
Balayı rahatsız edici, utanç verici, çirkin, aşağılık, iğrenç, en önemlisi de son derece can sıkıcı bir şeydir!
Kadını üniversiteye, devlet dairelerine kabul ederek özgür kılıyorlar, ama ona yine bir zevk nesnesi olarak bakıyorlar.
Aslında aşk denince cinsel değil, manevi aşk kastedilir. Eğer manevi aşk, manevi beraberlik söz konusu ise, bu manevi beraberliğin sözlerle, konuşmalarla, sohbetlerle ifade edilmesi gerekir.
Hayatımız böyle sisli bir hava içinde geçip gidiyor, etrafımızı bir türlü göremiyorduk.
Toplumumuzda benimsenen görüş , erkeğin kadını bir zevk aracı olarak görmesidir . Kadına verilen eğitim de toplumun görüşü ile paralel oluyor .
Kızların bütün dikkatleri bu çekicilik konusunda yoğunlaştırılıyor . Kölelerin efendilerini memnun etmek için yetiştirilmeleri gibi , bütün kadınlar da erkekleri elde etmek için yetiştiriliyorlar .
Güzellik insana her şeyi iyi gösterip nasıl da aldatıyor!
Öte yandan özgürlükten, kadın haklarından söz ederler. Tıpkı yamyamların esirlerini önceden besleyip bunu onların hak ve özgürlüklerini düşünerek yaptıklarını söylemeleri gibi!..
“Gidişin kötü, doğru yola gel. Nefsini ıslah et.”
…karnında bir bebek taşırken ya da doğmuş çocuğunu emzirirken kadının içinde ne yüce şeylerin olup bittiğini düşünmek gerekir. Bir gün bizim yerimizi alacak bir canlı büyümektedir orada.
İşin içinde şeytanca bir kurnazlık da var. Hani şunu itiraf etseler! Deseler ki kadın bir zevktir. Seçilmiş bir parçadır, değilse bile öyle bakılıyor, hadi neyse!
“Evlenme, yalnız aşk olursa yücelik kazanır; gerçek evlenme ancak sevgiyle kutsanmış evlenmedir.”
“…Evlenme teklifini kadın mı yapacak?” “Nasıl olacağını bilmiyorum, ama eğer eşitlik varsa bunda da eşitlik olmalı.”
“Kadın en büyük mutluluğu bir erkeği elde etmekte bulur. Onun en yüksek gayesi budur. Bu, böyle olmuş ve her zaman böyle olacaktır.”
Kadınların güçlerinin sırrı burada . Bizi duygularımızla vurmak için kendilerini öyle güzel bir silah haline getirmişler ki, değil bir genç, bir ihtiyar bile onların karşısında soğukkanlılığını koruyamaz.
Evlenmeyi Allah’a karşı bir vazife, kutsal bir olay bilen insanlar arasında gerçek evlilik vardı ve şimdi de vardır. Ama bizde yok. Bizdekiler sadece çiftleşmek için evleniyorlar.
Tensel arzuları dürtüp uyandıran elbiseler ve mücevherler kadınlara yasaklanmazken kumar oyunları niçin yasaklanıyor? Birinciler bu ikincisinden bin kat daha tehlikeli!
“Biz aynı zincire vurulmuş, birbirinin hayatını zehirleyen ve bunu bilmezlikten gelen iki prangalı mahkumduk; birbirimizden nefret ediyorduk.”
Herhangi bir konuda kendisinden daha kötüsünü bulamayacak, bulunca benden daha kötüsü de var diyerek gururlanıp, kendinden hoşnut olmayacak tek bir alçak yoktur.
“Kadının kaderi hakkında erkeğin zihniyeti ne olacaksa kadın terbiyesi de ona bağlı olacaktır.”
Sevmeden yaşamak, yaşamak değildir.
.. kısa süreli ilişkilerde hafif kadınlar genellikle ahlaksız , değersiz görülür ; uzun süreli ilişkilerde , yani insanın ömrünü birlikte geçireceği karısı söz konusu olduğunda, o zaman bunlara saygı duyulur .
Seni daima seviyorum fakat başka bir aşkla…
Fakat her şeyin sonu vardır.Onlar ayrıldılar… İyi dost gibi…
Öfke nöbeti sırasında yaptıklarını anımsamadıklarını söyleyenlerin dedikleri yalandır, saçmadır. Her şeyi bilerek yaptım, olayın her saniyesini anımsıyorum.
Ama aşkta, ona öğretilenlerin, onun beklediklerinin çok azını bulabilmişti. Daha çok hayal kırıklığı, acı, hiç beklemediği bunca çocuğun ıstırabı vardı!.. Bu ıstırap bitirmişti onu, çok yormuştu.
Hayatta tercihler çok ender olarak birkaç yıl, çoğu zaman birkaç ay ya da hafta, hatta birkaç gün, birkaç saat sürer.
“Henüz hiçbir kadınla ilişkim yoktu. Fakat bütün arkadaşlarım gibi ben de pek gözü kapalı değildim. Bir seneden beri arkadaşlarımla konuşa konuşa ahlakım eski masumiyetini kaybetti.”
Gençlerimizin peşinde koştukları sevgi daima şehvetten temel aldığı halde, boyuna, bütün sanatların yardımıyla süslenen, şiir havası verilen bir aşkın lafı edilir.
Size sorarım: Kumarı ve başka şans oyunlarını niçin yasak ediyorsunuz da ondan bin kere daha tehlikeli olan bir şeye, kadınların yarı çıplak ortaya çıkmalarına ses çıkarmıyorsunuz ?
Ne karışık mesele! Bizim milletimiz gibi bir millet içinde ancak binde bir erkek belki çıkar ki, resmen evlenmeden evvel on kere, yüz kere, hatta bin kere evlenmemiş olsun.
Hatalı hayat yaşayan insanlar, durumlarının kötülüğünü görmemek için gözlerini yumarlar.
Evliliği yaşamış ve erkeği tanımış bir kadın, ciddi konuşmaların hep sözde kaldığını, erkeğin kendisinden istediği tek şeyin vücudu olduğunu bilir .
“ Acım o kadar şiddetliydi ki, hiç unutmam, vagondan çıkıp kendimi rayların üzerine bile atmayı düşündüm. Çok da hoşuma gitmişti bu düşünce. Hiç olmazsa şüphemden kurtulurdum. Ama kendime karşı duyduğum acıma hissim bu düşüncemi uygulamama engel oluyordu. “
Karımın arzulamak zorunda olduğu şeyi arzulamamasını istiyordum. Tam anlamıyla delilikti bu!
Doğanın kralı, insan! Düşünün, hayvanlar yalnızca üreyebilecekleri zaman çiftleşiyorlar, oysa bizim doğanın aşağılık kralımız her zaman, zevk alabileceği her zaman…
Eğer bir fark bulmak istersek denilebilir ki kısa süreli oldu mu, fahişelik yapanı küçümseriz, hor görürüz. Devamlı yapanlara ise her zaman saygı gösteririz.
Otuz yaşında, doğum yapmayan, iyi beslenmiş, arzulu bir kadının havası vardı. Dış görünüşü heyecanlandırıyordu erkekleri.
“Rezil herifin birine masum bir genç kızı satıyorlar ve bu satışı belli formalitelere bağlıyorlar.”
Yanlış bir yaşam sürdüğü sırada durumunun berbatlığını görmemek amacıyla etrafını bir duman tabakasıyla örtebilen insan için bu hem bir kurtuluş yolu, hem de idam kararı demektir.
Para ya da çevre edinmek için evlenen çoğu tanıdığım gibi çıkar evliliği yapmamıştım.
Bir genci kadınlara arzu duymaktan vazgeçirmek için onu frengililer koğuşuna götürmezdim, ruhumu paramparça eden iblisleri gösterirdim ona, yeterdi!
Sevgi mi? Sevgi, bir erkeği ya da kadını geri kalan tüm erkeklere ya da kadınlara yeğlemektir.
İç dünyaları farklı olan insanların yapmak istedikleri, dış görünüşlerine de yansır.
Zorla güzellik olmaz.Sevgi insanın içindedir. İçinden gelmiyorsa zorla, baskıyla sevgi elde edilemez.
Karım gergin, her zaman acele birtakım uğraşlarla, ev işleriyle, evin düzeniyle, kendisinin de, çocukların da giyim kuşamıyla, çocukların eğitimiyle, onların sağlık durumlarıyla kendini oyalayarak görmemeye çalışıyordu durumumuzu.
Biz erkekler hep yüce duygulardan söz ederiz ama, aslında bizim istediğimiz bedendir. Bu nedenle her türlü iğrençliği bağışlarız, ama giyside en küçük bir çirkinliği, zevksizliği, biçimsizliği bağışlamayız.
Kahve yüzünden, masa örtüsü yüzünden, yaylı araba yüzünden, vist oynamaya gidip gitmemem yüzünden… tartışmalar çıkıyor, birbirimize öfke kusuyorduk. Benim için de onun için de başka hiçbir şeyin önemi yoktu.
Hayvanlar ancak soylarını sürdürebilecekleri zaman çiftleşirler, doğanın sefil hükümdarı(insan) ise her zaman, yeterki zevk alsın.
Toplumumuzda kadınların bedenlerini doğrudan doğruya cinsel tutku uyandırmak amacıyla süslemelerine nasıl izin verildiğine akıl erdiremeyecekler.
Bekarlık dönemlerinde, erkeklerin hemen hepsinin, kadınlar hakkında neler düşündüğünü kendimden bilirim. Bunun için Trukaçevski’nin ruhunu açık bir kitap gibi okuyordum.
Bir şehvet düşkünü kendini frenleyebilir, kendisiyle mücadele edebilir; ama kadınlarla bir daha hiç basit, açık, saf, kardeşçe bir ilişkisi olmayacaktır.
Ben o zamanlar bunun sadece bir aşk olduğunu düşünmüyordum. Sanıyordum ki, bu hal daima devam edecek. Ben alacağıma karşılık kendinden bir parça bırakmak zorunda olmayacağım.
Erkekler mutluluğa ulaştırmak için kadına yardım edecekleri yerde şehvetlerini tatmin için ona kıyıyorlar. Böylece insanlığın ve onun bütün çıkış yolları, kadın engeliyle kesiliyor, gelişimi durduruluyor. neden? hep o aynı sebep için!..
Güzellik, insana her şeyi iyi gösterip nasıl da aldatıyor! Güzel bir kadın saçma sapan konuşsa da dinlersiniz. Hatta bunlar size birer nükte, birer hikmet gibi gelebilir. En budalaca davranışlarda bile bulunsa yalnız çekici ve alımlı görünüşüne kaptırırsınız kendinizi. Aptalca sözleri, bu güzel kadını sizin gözünüzde zeka ve ahlak harikası yapar.
“Bazıları kadına yerini veriyor, düşürdüğü mendilini alıp eline veriyor; diğerleri kadının bütün işlerde çalışma, yönetime katılma ve benzeri haklarını kabul ediyorlar. Bunların hepsi yapılıyor ama kadına bakış yine aynı. Kadın bir zevk aracı. Kadının bedeni bir zevk meselesi.”
”Şimdiki evlilikler de bir tür kapana kısılmadan başka nedir ki?”
Her şeyden önce kızlarımızdan; kentlerimizin, köylerimizin yarısını donduran bu hayatın, fuhşun ve ahlaksızlığın varlığını saklarız.Bunu öyle inandırıcı bir şekilde yaparız ki ahlaklı kişiler olduğumuza, ahlaklı bir dünyada yaşadığımıza kendimizi bile inandırırız.
Cinsel ihtiraslar, uygarlık maskesi ile örtülmeye çalışılan müthiş bir hastalıktır.
Asıl korkunç olan, karımın bedeni üzerinde (o beden benimmiş gibi) tam hakkım olduğunu düşünmem, ama bu bedene hâkim olamadığımı, onun benim olmadığını, karımın o bedeni istediği gibi kullanabileceğini, ayrıca onu hiç de benim istediğim gibi kullanmadığını hissetmemdi.
Evliliği idare etmek kadınla erkeğin aralarında tuttuğu bir ipe benzer. Biri ipi gerdiğinde diğeri biraz gevşetmeli !
Eskiden balo giysileri içinde açık saçık giyinmiş bir kadın gördüğümde kendimi kaybederdim, heyecanlanırdım, ama şimdi düpedüz dehşete kapılıyorum, hemen insanlar için tehlikeli, yasal olmayan bir şey görmüş gibi oluyorum. Polis çağırmak, tehlikeye karşı yardım için avazım çıktığınca bağırmak geliyor içimden. Tehlikeli varlığı alıp götürsünler, benden uzaklaştırsınlar istiyorum.
Karım herhalde kendisini bana karşı yüzde yüz haklı görüyordu, ben de kendi gözümde ona karşı azizler kadar temizdim.
..biz mükemmel ahlak konusunda yalan üstüne yalan söylerken , gerçekte istediğimiz onun vücudundan başka bir şey değildir . Dış görünüş dışında , her çeşit ahlaksızlık ve fesat davranışı bağışlarız . Bundan emin olduğu için , bir kadın adının kötüye çıkmasını önemsemez , üstüne başına dikkat eder .
Japonya’daki gibi süresi konmuş bir evlilik gerekli bize…
“Evli çiftlerin yüzde doksan dokuzunun benim yaşadığım gibi bir cehennemde yaşadığını ve bunun başka türlü olamayacağını o zamanlar daha bilmiyordum.”
İşin kötü tarafı, teorik olarak Aşkın yüksek bir duygu olduğunu kabul ederken gerçekte onun ağıza alınmakta bile utanç duyulacak iğrençlikte bir şey oluşudur.
Bayım , Boşanmalar eskiden de olurdu ama çok daha az olurdu . Günümüzde tabi ki böyle olacak . Halkımız gittikçe daha çok okuyor . Bunlar eğitimin getirdikleri .
Çocuk yapmak amacıyla evlenen insanların daha önce, çevrelerinde ruhsal eksikliklerinden çok yiyecek eksikliğinden ölen milyonlarca çocuğun hayatlarını kurtarmaya çalışmaları gerekir.
İnsan, hayvan cinsleri arasında en üstün olanıdır. Öteki hayvanlara karşı başarıyla mücadele edilmesi için sürekli üremesi değil, tam bir arı kovanı gibi bir araya toplanması; yine arılar gibi Cinsiyetsiz fertler yetiştirmesi gerekir.
“Açık söylemek gerekirse şunu itiraf edelim: Belli bir müddet için kiralanan kimse herkesin hakaretine uğrar, hayat şartları gereği bu işi yapan ise herkesin hürmetini kazanır, mesele budur!”
Artık öyle bir hale geldik ki aramızdaki düşmanlık, fikirlerimizdeki zıtlıktan değil; fikirlerimizdeki zıtlık, aramızdaki düşmanlıktan doğmaya başladı.
“Kıskançlığın kuduz köpeği içimdeki kulübesinde hırlamaya başlamıştı, dışarı çıkmak istiyordu, ama ben bu hayvandan korkuyordum, onu hemen kulübesine kapattım.”
Bir şey iğrenç ve utanç vericiyse onu bu şekilde anlamak gerekir. Oysa insanlar tam tersine iğrenç ve utanılacak olan bir şeye güzel ve yüce bir görünüm veriyorlar.
Aynı zamanda hem hamile, hem süt anne, hem de sevgili olması kadını zor duruma düşürür. İşte bu yüzden kadınlar histeriler, sinir bozuklukları oluşur. Genç kızlarda histeri yoktur.
“Zaten asıl iğrenç olan da bu,” diye haykırdı. “Aslında herhangi bir bedensel ilişkide ahlaksızlık söz konusu değildir, hiçbir fiziksel çirkinlik de ahlaksızlık değildir; ahlaksızlık, yani gerçek ahlaksızlık, bedensel ilişkiye girdiğin kadına karşı ahlaki ilişkilerden kendini bağışık tutmaktır.”
Bebeği süt anneye emzirtmek, bir kadının yoksulluğundan ve cahilliğinden faydalanmak tır.
…başkalarının karılarıyla ilişkiye girmek düşüncesini (herhangi bir insanın, kendi annesiyle, kız kardeşleriyle, yakın akrabalarıyla, dostlarının karılarıyla ilişkiye girmeyi düşünmediği gibi) bu düşünceyi akıllarının ucundan bile geçirmemeliler.
Yüzünde bana, düşmanına karşı kapana kısılmış bir farenin kapanı almaya gelen adama duyduğu türden bir korku ve nefret vardı.
Bir gayemiz yokken,sadece verilmiş ömrü tüketmek için yaşamaya değmez. Böyle olduktan sonra bütün o Schopenhaurlar’a, Hartmanlar’a, Budistler’e hak vermek lâzım: Gaye kalmayınca hayatın da bitmesi lâzım.
Mağazaların yüzde doksanına bir bakın, erkekler için birşey var mıdır? Yaşamın bütün lüksü kadınlar tarafından talep edilir ve sürdürülür.
Artık ben bir erkek fahişe olmuştum. Ve fahişe demek, bir afyoncunun, bir ayyaşın, bir tütün tiryakisinin durumuna düşmek demektir. Tıpkı bunların normal insan olmamaları gibi, zevki için çok sayıda kadınla ilişkiye girmiş erkek de, normal olmayıp, çürümüş, yozlaşmış biri bir erkek fahişesidir.
“İnsan depremlere, salgınlara, korkunç hastalıklara ve her tür ruhsal dalgalanmaya göğüs gerebilir, ama en korkunç trajedi her zaman için yatak odasında yaşanan trajedi olacaktır.”
Bizde insanlar yalnızca cinsel ilişkiyi düşünerek evleniyorlar, sonunda da aldatmaya ya da zorbalığa vardırıyorlar işi.
Evet dediğim gibi bütün bu jarseler, dalgalı saçlar, eğreti saç örgüleri sonunda benide tutsak ettiler.
Oysa köle alışverişini yasak etmekle, bu geçici önlemlerle her şeyi kökünden hallettiklerini sanırlar. Kendi kendilerini avutarak, değişmiş hiçbir şey olmadığını görmez, görmek istemezler. Çünkü insanlar ne olursa olsun başkasının sırtından geçinmeyi severler, kendilerinde bu hakkı görürler. Böyle bir hak bir kere tanındıktan sonra da bundan yararlanmasını becerecek açık gözler her zaman hazırdır.
Tanrı’nın insanları bilinen o amaca varmak için yarattığını düşünecek olursak, o zaman insanları ya cinsel tutkusuz ya da ölümsüz yaratması gerekirdi.
Bir Hristiyanın ideali Tanrı’yı, yakınlarını sevmektir; Tanrı’ya da, yakınlarına da hizmet etmek için özveride bulunmaktır. Oysa bedensel aşk ile nikâh, insanın kendisine hizmettir. Dolayısıyla bu ikisi Tanrı’ya, insanlara hizmete engeldirler. Evlenenlerin amacı insan soyunun sürekliliğini sağlamak olsa bile, Tanrı’ya, insanlara hizmetle bağdaşamaz evlilik.
”Dikenlerini canımın en çok acıyacağını bildiği yerlere batırıyor.”
Çünkü frengiyi tedavi etmek için harcanan çabaların yüzde biri ahlaksızlığı yok etme yolunda harcansaydı frenginin izi çoktan dünyadan silinmiş, kökü çoktan kurumuş olurdu. Oysa ki tüm çabalar, ahlaksızlığın, kötülüğün ticaretini ortadan kaldırmaya değil sanki onu teşvik etmeye, tehlikesiz bir hale getirmeye harcanıyor.
Kadının gördüğü davranışın esirlikten hiç farkı yoktur.
“İyice hatırlıyorum ki daha odadan çıkmadan, hemen o işten sonra, derin bir kedere uğradım, gözlerim doldu. Temiz ve suçsuz ruhumun artık benden uzaklaştığını ve kadınlarla olan normal ilişkilerimin ebediyen mahvolduğuna yanıyordum. Evet, kadınla olan normal ilişkilerim bir daha dönmemek üzere uçup gitmişti. O andan itibaren bir kadınla tertemiz bir ilişki kurmam mümkün olamazdı.”
“Daima erkek seçer, beğenir. Kadın beğenilir, seçilir. İşte eşitsizlik buradadır.”
“…genellikle görüldüğü gibi, karı koca dışa karşı ömürlerinin sonuna dek birlikte yaşıyor görüntüsü vermek zorunluluğunu üstlenmişlerdir, ama evliliklerinin daha ikinci ayında birbirlerinden nefret etmeye başlamışlardır, ayrılmak istemektedirler, ama gene de birlikte yaşamayı sürdürürler. Sonunda o korkunç cehennem çıkar ortaya… ya içkiye verirler kendilerini, ya beyinlerine bir kurşun sıkarlar, ya da kendilerini, karşılıklı birbirlerini zehirleyip yaşamlarına son verirler…”
Tarlada atına, evde kadınına güvenmen gerekir.
Bu öyle garip bir hâl ki, kadın bir yandan son aşamaya kadar alçaltılmışken, bir yandan da dilediği gibi at oynatıyor. Bu bakımdan tıpkı Yahudilere benziyorlar. Yahudiler ezilmelerinin intikamını para hakimiyetiyle alırlar. ‘Bize yalnız ticareti bıraktınız, o zaman biz de sizi tüccar olarak vururuz.’ diyorlar. Kadınlar ise, ‘Bizi sadece şehvet aleti olarak mı görmek istiyorsunuz; öyleyse size şehveti kullanarak hükmedeceğiz.’ demektedir.
” kadının esareti , insanların kadını sadece zevk aleti olarak görmesinden , bu durumun işlerine gelmesinden doğmaktadır. “
Bu yüzden, köleliğin ortadan kalkması için insanların günah ya da ayıp sayarak başkalarına zorla yaptırılanlardan yararlanmayı bırakmaları, bunu istememeleri gerekir.
İffet, asla ideale götüren bir yol değil, idealin ta kendisi veya geniş anlamıyla, en büyük parçalarından biridir.
Peygamberlerin dediği gibi bütün insanları birleştirip yoğurmak, mızrakları eriterek tırpana çevirmek gerek! Peki buna engel olan nedir? Elbette tutkularımız! Tutkularımız içinde de en güçlüsü, en inatcisi ve en yapışkanı cinsel tutkudur.
Onu sevmediğimin farkında olduğunu söyledi.
Asıl sorun cinsel ilişkilerde erkekle eşit olabilmektedir. O zaman kadın da erkeği isteğine göre seçip reddedebilecek, arzu ettiği zaman görüşüp istemeyince kendini çekecektir. Seçilmeyi beklemeden gönlüne göre kendisi seçecektir. Ama siz bunu uygunsuz buluyorsunuz. Pekala… Öyleyse bu hak erkeklere de verilmesin. Zamanımızda kadınlar, erkeklerin yararlandığı bu haktan yoksundur. Bunu karşılamak için erkeği şehvet yoluyla avlıyorlar. Kadın şehvet silahını öyle ustalıkla kullanıyor ki görünüşte seçen erkek oluyor ama aslında, her şey kadının oyuna, isteğine göre…
Korkunç bir domuzdum, ama melek sanıyordum kendimi.
Kız büyüdü, kocaya vermek gerek onu. Görünüşe bakılırsa olağan bir şey bu… kız sakat, çirkin falan değilse, onu isteyen erkekler de varsa, bundan olağan bir şey olamaz. Eskiden böyleydi bu işler… Kız belirli bir yaşa gelince anne babalar nikâh hazırlıklarına başlardı. Her yerde böyle yapılıyordu, şimdi de öyle yapılıyor: Çinlilerde, Hindularda, Müslümanlarda, bizde halk arasında. Tüm insanlar, en azından insanların yüzde doksan dokuzu böyle yapıyor. Yalnızca biz yoldan çıkmışların yüzde biri, belki daha azı, bunun iyi olmadığını düşünüp yeni bir yöntem bulmuşuzdur.
Yaşamda lükse ait ne varsa hepsi onu arayan, onu değerlendiren kadınlar içindir. Atölyeleri, tezgahları, hatta fabrikaları teker teker geziniz. Bunların tümünün anlamsız, anlamsız olduğu kadar gereksiz birtakım kadın süsleri üretmekle meşgul olduğunu göreceksiniz. Nice nesil milyonlarca emekçi, bu manasız kadın hevesleri uğruna mahvolup gitmiştir. Tokalar, kolyeler, takılar… Möble, dekorasyon, her tür incik boncuk. Ve bunca emek, sırf kadının kaprislerini doyurmak için. Sonsuz güce sahip kraliçeler gibi, kadınlar, tarih boyunca insanoğlunun yüzde dokuzunu köleler gibi çalıştırmış ve sömürmüştür.
İlk yorum yapan siz olun