TANRI YANILGISI Kitabından Alıntılar ve Sözler
Eğer insanlar sadece cezalandırılmaktan korktukları ya da ödüllendirileceğini umut ettikleri için iyi kalplilerse, o halde gerçekten çok acınacak haldeyiz.
“Dindar önderler çocuk beyninin savunmasızlığının ve beyin yıkamayı erken yaşlarda yapmanın öneminin epey farkındadırlar.”
“Din, egemen sınıf tarafından alt sınıfa boyun eğdirtmek için kullanılan bir araçtır.”
İnsanlar dinsel inançla yaptıkları kötülükleri başka bir yolla asla bu kadar eksiksiz ve neşeli yapamazlar.
Bertrand Russel kendisine, öldükten sonra Tanrı’nın “Neden bana inanmadığını bilmek istiyorum” sorusu karşısında ne cevap vereceği sorulduğunda şöyle yanıtlamıştır: “Yeterli kanıt yoktu Tanrım, yeterli kanıt yoktu”.
Bir şeyi yeterince tekrarladığınızda, kendinizi bunun gerçek olduğuna ikna etmeyi başarabilirsiniz.
Tanrı İbrahim’e çok sevdiği oğlunu yakarak kurban etmesini emreder. İbrahim bir sunak hazırlar, yakacak odun tedarik eder ve Isaac’in ellerini ve ayaklarını bağlayarak sunağa yerleştirir. Tam ateşe verirken bir melek çıkagelir ve Tanrının planındaki bir son dakika değişikliğini bildirerek İbrahim’i durdurur: Tanrı yalnızca şaka yapmıştır, aslında İbrahim’i ‘ayartmış’ ve bu şekilde inancını sınamıştır. Çağdaş bir ahlakçı bir çocuğun bu tür bir psikolojik sarsıntıdan nasıl kurtulacağını bilemeyebilir ki çocuğun işi epey zordur.
“On dokuzuncu yüzyıl, eğitimli birisinin, bakire bir insanın doğum yapması gibi mucizeleri hiç utanmadan onaylamasının mümkün olduğu son zaman dilimiydi.”
“Benim ya da diğer ateistlerin din karşısında ara sıra takındığımız bu düşmanca tavır sadece kelimelerle sınırlıdır. Ben ilahiyat kaynaklı bir tartışma yüzünden hiçbir yere bomba atmayacağım, kimsenin kafasını kesmeyeceğim, kimseye taş fırlatmayacağım, kimseyi çarmıha gerip yakmayacağım, kimseye işkence etmeyeceğim veya gökdelenlere uçakla çarpmayacağım.”
“Bir çağın dini, bir sonrakinin edebi eğlencesidir.”
Nuh’un Gemisi ve Tufan öyküsü kökten dinciler tarafından savunulması belki de en mantıksız öyküdür. Örneğin, gemisini doldurduğu sırada Nuh, penguenleri ve kutup ayılarını nasıl oldu da Filistin topraklarında bulabildi?
Din olsa da olmasa da her zaman iyi şeyler yapan iyi insanlar ve kötü şeyler yapan kötü insanlar olacaktır. Ancak iyi insanların kötü şeyler yapabilmesi için din gerekir.
Eğer ABD’nin Arkansas eyaletinde doğmuşsanız ve Hrıstiyanlığın doğru, Müslümanlığın yanlış bir din olduğunu düşünüyorsanız ve Afganistan’da doğmuş olsaydınız tam tersini düşüneceğinizin pekala farkındaysanız, çocuklukta yaşanan beyin yıkamasının kurbanısınızdır. Afganistan’da doğsaydınız ayni beyin yıkaması ile Hıristiyanlığı yanlış görecektiniz.
Evrenin insanlar için yaratıldığı söylemi gerçekten zavallıcadır. Zeka seviyesi bir idiyotunkinden daha yüksek olan hiç kimse,eğlence için milyarlarca küreyi döndürmek ya da onları zeki olduğunu kanıtlamak için amaçsızca etrafa fırlatmak gibi çılgınca projeler tasarlamaz.
Soykırımı kınayan çocuklarla, ona göz yuman çocuklar arasındaki farkı yaratan şey dindir.
Eğer ahlaklı olmak için Tanrıya gereksinim duyduğumuz doğru olsaydı bile, bu elbette Tanrı’nın varlığını daha olası ya da daha çekici kılmazdı.
“Diğer dostlarımızın inancına saygı göstermek zorundayız ancak bu saygı yalnızca karısının güzel, çocuklarının da akıllı olduğu teorisine gösterdiğimiz anlayışta ve boyutta olmalıdır.”
… dinin gerçekten de kötü etkilerinden biri, anlamadan tatmin olmanın bize bir erdem olduğunu öğretmesidir.
Savaşlar ekonomik hırslar, siyasi tutkular, etnik ya da ırksal yargılar, keskin kindarlık, intikam ya da bir ulusun yapısında ki bir tür vatansever inançla başlar. Bir savaşın fitilini ateşleyebilecek bir diğer gerçekçi motivasyon ise, bir insanın sarsılmaz bir biçimde kendi inancını tek gerçek inanç olarak görmesidir ve bu görüş rakip dinlerin tüm kâfir ve takipçilerini ölüm cezasına mahkûm eden ve aleni bir şekilde, Tanrı’nın askerlerinin doğrudan cennete gideceklerini vaat eden bir kutsal kitapla desteklenir.
Yırtıcılar, kurban hayvanları yakalamak için mükemmelce tasarlanmış gibi görünürken, kurban hayvanlar da kaçabilmek için en az onlar kadar mükemmelce tasarlanmış gibi görünür. Peki,Tanrı kimin tarafındadır?
Sıradan insanlar dini gerçek, akıllı insanlar yanlış ve yönetenler ise kullanışlı olarak görürler.
Teröristler katışıksız kötülükle motive olmuş kişiler olarak tanımlarlar. Ancak onları motive eden kötülük değildir. Onların ne kadar baştan çıkarılmış olduklarını düşünsek de, teröristler doğruluk yolunda olduklarına karar verir ve tıpkı kürtaj doktorlarım öldüren Hıristiyan katiller gibi inançlarındaki emirleri sadakatle yerine getirirler. Onlar psikoz hastası değildir; Kendi kavramlarıyla mantıklı, dindar idealistlerdir.
…Eylemlerinin yararlı olduğunu düşünürler, birtakım çarpık, kişisel tuhaf özellikler yüzünden şeytan tarafından ele geçirilmiş oldukları için de değil ancak beşikten itibaren tam ve sorgusuz bir inanca sahip olacak şekilde yetiştirildikleri için.
Din sıradan insanları sessiz tutmak için mükemmel bir araçtır.
Eğer Tanrının yokluğunda, “hırsızlık, tecavüz ve cinayet suçlarını işleyeceğinizi” onaylıyorsanız, ahlaksız bir insan olduğunuzu ifşa etmiş olursunuz “ve yanınızdan geçerken sizden oldukça uzak duracak kadar tedbirli oluruz.” Diğer yandan, eğer ilahi gözetim altında değilken bile iyi bir insan olmayı sürdüreceğinizi itiraf ederseniz, Tanrının varlığının iyi bireyler olmamız için zorunlu olduğu şeklindeki iddianızı ölümcül biçimde baltalamış olursunuz.
Dünyadaki bütün devletlerde üst makamlar, o makamları en çok hak edenlere –aydınlara- yasaklıdır.
Dindarlığın ilerleyen yaşlarda artmasıyla ilgili şahane bir espri bulan Avustralyalı bir dostuma kulak verelim: “Finale mi hazırlanıyorsun?”
Mucizeler, net bir biçimde bilimin ilkelerine tecavüz etmektedir.
” Eğer herhangi birisinin Katolik bir çocuktan bahsettiğini duyarsanız, onu durdurun ve kibarca çocukların bu gibi konularda nerede durulacağını bilemeyecek kadar küçük olduklarını belirtin; tıpkı ekonomik ya da siyasal konularda nerede duracaklarını bilmedikleri gibi.
O Müslüman bir çocuk değildir, ama Müslüman bir ailenin çocuğudur. Bu çocuk müslüman olup olmayacağını anlamayacak kadar küçüktür. Müslüman çocuk diye bir şey yoktur. Hristiyan çocuk diye de bir şey yoktur.”
“Dini konulardaki gerçeklik, sadece günümüze kadar gelebilmiş fikirlerden başka bir şey değildir.”
Tanrı ve vatan yenilmez bir ekiptir; tüm zulüm ve kan dökme rekorlarını ellerinde tutarlar.
Yaradılışçılar günümüzün bilim ya da bilgi birikiminde boşluklar bulmak için can atarlar. Eğer açık bir boşluk bulunursa, bu boşluğu hükmen Tanrının doldurma zorunluluğu olduğu addedilir.
Bütün dinsel inançlar o inançla yetiştirilmemiş insanlara tuhaf görünür.
Kendi cinsiyetinizden birisiyle sevişmek her zaman yanlış mıdır? Bir embriyoyu öldürmek her zaman yanlış mıdır? Bunların yanlış olduğuna inanan birçok kişi vardır ve dayanakları mutlaktır. Aksi fikirlere veya tartışmaya katlanamazlar. Onlarla aynı fikirde olmayan herkes vurulmayı hakeder.
…George W. Bush Tanrının kendisinden Irak’ı işgal etmesini istediğini söyler ( Tanrının ona Irak’ta kitle imha silahları bulunmadığını söylemeye tenezzül etmemiş olması çok yazık )..
Eğer eşcinsellere hakaret etmemi engellemeye çalışırsanız, bu benim önyargı özgürlüğüme tecavüz etmektir’ diyerek sıyrılamazsınız. Ancak şunu diyerek kurtulabilirsiniz, ‘Bu benim din özgürlüğüme tecavüz etmektir. Üzerinde düşündüğünüzde, aradaki fark nedir? Birkez daha din baskın çıkmıştır.
Genel olarak, gerçekten zararlı olan şey, çocuklara inancın bir erdem olduğunun öğretilmesi uygulamasıdır.
Her şeyi bilen, Geleceği gören Tanrı Gelecekteki fikrini değiştirmek için, Her şeye gücü yetme özelliğini kullanabilecek mi?
Hristiyanlık resmi kuruluş olarak neredeyse on beş yüz yıl boyunca denenmiştir. Sonuçlar ne olmuştur? Aşağı yukarı her yerde ruhban sınıfında kibir ve tembellik, halkta cehalet ve yaltakçılık; her ikisinde de batıl inançlılık, yobazlık ve zulüm.
Her olasılık ifadesi belli bir bilgisizlik seviyesinin olduğu şartlarda ortaya çıkmıştır.
“… Ve Yaratıcının, yatak odası pencerenize yağmur damlalarını mors alfabesiyle çarptırarak sizinle iletişim kurduğuna inanmak zihinsel bir hastalığın katı ispatı olurken, bu Yaratıcının düşüncelerinizi duyabildiğine inanmanın toplumumuzda normal olduğunun düşünülmesi aslında basit bir tarihsel kazadır. Böylelikle, dindarlar genelde çılgın olmazken, öz inançları tamamen öyledir. ”
“Eğer Tanrı kanser tedavisiyle ilgili olarak çoğu duaya yanıt verseydi, bu hastalık insanların çözmesi gereken bir sorun olmaktan çıkardı.”
Napolyon, ünlü matematikçi Laplace’ın Tanrı’dan söz etmeden kitabını yazmayı nasıl başardığını şaşkınlıkla düşünürken, Laplace ona şöyle demiştir. “Efendim, bu varsayıma hiç ihtiyaç duymadım.”
Bir şeyin nasıl çalıştığını anlamazsanız, bunu dert etmeyin: tek yapmanız gereken pes etmek ve bunu Tanrı yapmıştır demek.
“Dinsel inanç ve bir kimsenin zekası ve/veya eğitim seviyesi arasındaki ilişki üzerine 1927’den beri yapılan 43 araştırmanın, dördü hariç hepsi bu etmenler arasında bir ters orantı olduğunu buldu. Buna göre, bir kimsenin zekası ya da eğitim seviyesi ne kadar yüksek olursa, bu kişinin dindar olması ya da herhangi bir türden “inançlar” barındırması o kadar olasılıksızdır.”
Çocuklarınızın beynini yıkamayın. Onlara kendi yararlarına fikir yürütmeyi ve herhangi bir konuyla ilgili iddiaları nasıl değerlendireceklerini öğretin. Ve sizinkilerden farklı fikirler üretmeyi nasıl başaracaklarını anlatın.
Bir teist, ilk işi olan evreni yaratmasının yanında, hala ortalıklarda ilk yarattıklarının sonraki kaderini etkileyen ve gözleyen bir doğaüstü zekaya inanır. Tanrıya inanan birçok inanç sisteminde, Tanrı insani meselelerle çok yakın ilişkidedir. Dua edenlere cevap verir, günahları affeder ya da cezalandırır, mucizeler yaratarak dünyaya müdahale eder, iyi ve kötü eylemlerimizin hesaplarını tutar ve bunları ne zaman yaptığımızı bilir (ve hatta ne zaman yapmayı düşündüğümüzü de bilir). Bir deist de doğaüstü bir zekaya inanır ancak bu zekanın eylemleri, öncelikle kainata hükmeden kanunları düzenlemekle sınırlıdır. Deist Tanrı asla daha sonra müdahale etmez ve insan meselelerine özel bir ilgi duymadığı kesindir.
Panteistler doğaüstü bir Tanrıya hiç inanmazlar, ancak tarih kelimesini doğanın ya da kainatın ya da işleyişe hükmeden kanunların doğaüstü olmayan eşanlamlısı olarak kullanırlar. Ancak bu eşanlamlılık doğa üstücülüğü içermez.
Aslında ateistleri organize etmek, kedileri gütmeye benzetilir çünkü ateistler bağımsızca düşünmeye yatkındırlar ve otoriteye boyun eğmeyeceklerdir
Bazı insanların öylesine geniş, öylesine esnek Tanrı görüşleri vardır ki her nereye bakarlarsa baksınlar Tanrıyı bulacaklarına hiç şüphe yoktur. Onlara sorduğunuzda, ‘Tanrı en büyüktür’ ya da ‘Tanrı bizim en üstün yaradılışlı halimizdir’ ya da ‘Tanrı kainattır’ diyeceklerdir. Elbette, tıpkı diğer kelimelerde olduğu gibi ‘Tanrı’ kelimesine de istediğimiz anlamı verebiliriz. Eğer ‘Tanrı enerjidir’ demek isterseniz,onu bir avuç kömürün içinde de bulabilirsiniz.
Tanrı olmadan da iyi olabilir miyiz?
Zayıf zihinleri köleleştiren aşağılık önyargıların yol açtığı bütün korkuları üzerinden at. Mantığı bulunduğu yuvasına sıkıca oturtarak düzelt ve her olay ve düşünce için onun mahkemesine başvur. Tanrının varlığını bile cesurca sorgula; çünkü eğer bir Tanrı varsa, akla saygıyı gözü kapalı korkudan daha çok takdir edecektir.
Anlaşılmaz teoriler karşısında kullanılabilecek tek silah dalga geçmektir.
Yorum yapmaktan kendimi alıkoyamadığım bir diğer meselede dindarların sahip olmadıkları ve olamayacakları kanıtlar hakkında önemsiz ayrıntılar ileri sürerken sahip oldukları aşırı güven duygusudur.Bunun sebebi muhtemelen ilahi fikirleri destekleyecek herhangi bir kanıtın kesinlikle olmamasıdır. Her şekilde bu durum, çok az farklı fikirlere olan merhametsiz kini beslemektedir.
Din, her zaman koz ol arak kullanılmıştır. … Dinin gücü adeta bir tılsım gibidir.
Bir ateist olmak özür dilenecek bir şey değildir. Bunun tam aksine, gurur duyulacak, insanın kendi ayakları üzerinde ufka karşı dik durması gibi ve her zaman sağlam bir fikir özgürlüğü ve sağlıklı işleyen bir zihni işaret eden bir şeydir.
Politika, esaretindeki binlerce insanı katletmiştir, din ise on binlercesini.
Farklı dini mezheplerin din adamları, tıpkı cadıların güneşin doğuşunun yaklaşmasından korktukları gibi, bilimin ilerlemesinden korkarlar ve üzerinde yaşadıkları hilelerin parçalanışını bildiren ölümcül müjdeye nefretle kaş çatarlar.
Din sömürüsü ile televizyonda servet kazanan uyanıkların olmadığını düşünün.
Amerikan ateistlerinin sayısı, dindar Yahudilerin sayısından kat kat fazla olmasına rağmen Yahudi lobisi herkes tarafından bilindiği gibi en korkutucu etkiye sahip lobilerden birisidir.
Dinsel inanca basitçe dinsel inanç olduğu için saygı duyulması gerektiği ilkesini kabul ettiğimiz sürece, Usame bin Ladin ve intihar bombacılarının inancına saygı göstermekten geri durmak zordur.
Tanrıyla bizzat karşılaştığınızı mı söylüyorsunuz? Güzel ama bazı insanlar da rüyalarında pembe bir fil görmüşlerdir ancak bu durum sizi muhtemelen etkilemez.
Din tartışma dışı bir konu değildir. Din, yasak bölge değildir. Din, evrene ilişkin, doğruluklarının ispat edilmesi gereken, meydan okunması gereken ve gerekirse küçümsenerek alay edilmesi gereken belirli iddialarda bulunur.
Bir köşesinde meleklerin olduğuna inanmadan da bir bahçenin güzel olduğunu görmek yeterli değil midir?
Eğer bilim bazı karmaşık soruları karşılayamıyorsa, insanları bunu dinin yapabileceğine düşünmeye iten nedir?
Eğer ben Dünya ve Mars arasında eliptik bir yörüngede Güneş’in etrafında dönen porselen bir çaydanlık olduğunu öne sürseydim ve bu çaydanlığın en güçlü teleskoplarımızla bile tespit edilemeyecek kadar küçük olduğunu ekleyecek kadar da dikkatli olsaydım, kimse bu görüşümün tersini kanıtlayamazdı. Ama devam edip de bu savımın yanlışlanamaz nitelikte oluşundan dolayı insan aklının ondan kuşku duymasının kabul edilemez bir küstahlık olacağını söyleseydim, herkes haklı olarak saçmaladığımı düşünürdü. Ancak, eğer böyle bir çaydanlığın varlığı eski kitaplarca onaylansaydı, her pazar günü kilisede kutsal gerçeklik olarak öğretilseydi ve okullarda çocukların beynine kazınsaydı, onun varlığından kuşku duymak bir gariplik belirtisi olarak görülür ve o kuşkuyu duyan kişi, yakınçağda bir ruh doktoruyla, daha önceki çağlardaysa bir Engizisyon yargıcıyla görüştürülürdü.
Doğal bir fenomene olan kişisel şaşkınlığın karşısında ivedi biçimde doğaüstü bir gücü akla getiren insanlar, kaşığı büken bir hokkabazı gördüklerinde bunun ‘paranormal’ bir olay olduğu sonucuna atlayan delilerden farksızdırlar.
Bir ateist olup olmadığım sorulduğunda, Zeus, Apollo, Amon Ra, Mithras, Baal, Thor, Wotan, Altın Buzağı ve Uçan Spagetti Canavarı’nı hesaba katarak soruyu soran kişinin de bir ateist olduğuna dikkat çekmeyi eğlendirici bir taktik olarak görürüm. Ben ona göre sadece bir tanrı öteye geçiyorum.
“Bir inançlının bir kuşkucudan daha mutlu olduğu gerçeği, bir sarhoşun bir ayıktan daha mutlu olduğu gerçeğinden daha ciddi değildir.”
Dinsel inanç kavramının, sahip olduğu gücün ve ihtişamın tüm esprisi, mantıklı nedenlere bağlı olmamasıdır. Geriye kalan bizlerden ise hükümlerimizi savunmamız beklenir. Ancak dindar birisinden inancını haklı çıkarmasını istediğinizde “dini özgürlüğünü” ihlal etmiş olursunuz.
Eğer evcil hayvanınız acı içinde ölüyorsa, veterineri çağırıp, hayvanınıza verildiğinde bir daha uyanmayacağı bir genel aneatetik verdirtmezseniz zalimliğiniz için kınanırsınız. Ancak doktorunuz, siz acı içinde ölürken tam olarak aynı merhametli hizmeti sizin için uyguladığında , cinayet suçuyla dava edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Bunlar çocukları medreselere doldurur, sıralar halinde oturtur ve kutsal kitabın her kelimesini tıpkı kaçık papağanlar gibi ezberletene kadar masum küçük kafalarını ritmik biçimde bir yukarı bir aşağı sallatırlar. İnanç çok ama çok tehlikeli olabilir ve onu masum bir çocuğun savunmasız zihnine aşılamak çok büyük bir yanlıştır.
Panteizm uyarılmış ateizmdir. Deizm sulandırılmış teizmdir.
Dünyanın dört bir tarafındaki askeri mezarlıklar tanrının yanlarında olduğuna inandırılmış, beyni yıkanmış ölü askerlerle doludur.
Üçüncüsü, dindar insanların kanıt sahibi olmadan, içinde doğdukları inancın tek doğru inanç olduğunu, diğer tüm inançların doğru yoldan sapma veya tamamen yanlış olduğunu bilmeleri şeklindeki küstahlıktır.
İman; düşünme ve kanıtları değerlendirme ihtiyacından sakınmak için büyük bir bahane, muazzam bir kaçıştır. İman, kanıt yokluğuna rağmen, belki de olmadığından, inanmak demektir.
Herhangi bir şey tasarlamaya yeter karmaşıklıkta bir yaratıcı zeka, yalnızca kademeli evrimin uzun bir sürecinin son ürünü olarak ortaya çıkabilir. Evrim geçirmiş yaratıcı zekalar muhakkak kainata en geç katılanlardır ve bu sebepten ötürü, evrenin tasarımından sorumlu olamazlar.
Kutsal kitaplardaki hangi parçalara inanılmasının gerektiğini, hangi parçaların sembolik veya kinaye olduğunu titizlikle seçeriz. Bu gibi titizlikle yapılan seçimler bir kişisel karar meselesidir ve bu aynen, bir ateistin şu ya da bu ahlaki kuralı az ya da çok seçmesinin, mutlak bir temeli olmayan kişisel bir tercih olması gibidir.
Bir yanılgıdan bir kişi acı çekiyorsa, buna delilik denir. Bir yanılgıdan birçok insan acı çektiğinde ise buna Din denir.
Ölümsüzlük fikrinin kendisi sağ kalmakta ve yayılmakta çok başarılıdır çünkü hüsnükuruntu sağlar. Hüsnükuruntu, olmasını isteyeceğiniz bir şeyi, o şeyin olduğuna ait elinizde hiçbir kanıt olmadan, sırf olmasını istiyorsunuz diye var kabul etmektir. Ve hüsnükuruntu önemlidir çünkü insan psikolojisinde, inancın arzuyla renklendirilmesine izin vermek gibi neredeyse evrensel bir eğilim vardır.
Bir varlık sadece hayal olsa bile çocuğa tamamen gerçek görünebilir ve hala gerçek teselli ve tavsiye verebilir. Belki daha bile iyisini yapar: hayali arkadaşlar (ve hayali tanrılar) tüm ilgilerini dertli insana adayacak kadar zamana ve sabra sahiptirler. Ve psikiyatrlardan veya uzman danışmanlardan çok çok ucuzdurlar.
Bu sırada, hafızamda Woody Allen”in zekâ dolu sızlanması parlak şekilde duyulur: “Sonuçta bir Tanrı olduğu ortaya çıkmışsa, onun kötü olduğunu düşünmüyorum. Fakat onun hakkında söyleyebileceğiniz en kötü şey, basitçe ondan bekleneni veremediğidir.
Dindarlık savaş zamanında vicdani retçi statüsü elde etmenin açık ara en kolay yoludur.
Sırt ağrısından fıtığa, sarkık rahimden sinüs iltihaplarına olan hassaslığımıza kadar çoğu insani hastalığımız, doğrudan doğruya şu anda dik yürüdüğümüz bedenimizin, dört ayak üzerinde durmayı terk etmek için yüzlerce milyon yıldan fazla şekil değiştirmiş olmasından kaynaklanır
En büyük gizem, herhangi bir şeyin zaten neden var olduğudur. Yani denklemlere ne hayat verir ve gerçek bir evrende onları ne hayata geçirdi? Bu tip sorular bilimin ötesine uzanırlar.
Dini görüşleri ne olursa olsun Amerikanın kurucularının hepsi eğer Baba George Bush’un kendisine gazeteci Robert Sherman tarafından sorulan, Ateist olan Amerikalıların vatandaşlıklarının ve vatanseverliklerinin eşitliğini onaylıyor musunuz? sorusuna verdiği cevabı okumaları donakalırlardı; ‘hayır, bu ateistlerin yurttaş ve vatansever olarak düşünülebileceğinden emin değilim. Bu millet Tanrı’nın emrindedir.’
Gökkuşağını bilimsel olarak açıkladığımızda muhteşemliği azalmadığı gibi, anlayamadığımız bir şeyi sonunda açıkladığımızda muhteşemliği azalmayacaktır.
İnsanları korkutma konusunda büyük bir sinema üstadı olan Alfred Hitchcock’un bir zamanlar isviçre’de araba sürerken aniden camdan dışarıyı işaret edip “Bu hayatımda gördüğüm en korkunç sahne” dediği söylenir. Gösterdiği şey, küçücük bir çocukla sohbet eden ve elini çocuğun omzuna koymuş olan bir papazdı. Hitchcock arabanın camından dışarı kafasını çıkararak bağırdı: “Kaç küçük çocuk! Hayatını kurtarmak için kaç!”
Tektanrıcılığın nihai kaderi sırası geldiğinde bir tanrı daha eksilterek ateizm olmaktır.
Dünya’daki konumumuzdur tuhaf olan. Her birimiz, kısa bir ziyaret için geliriz, niye olduğunu bilmeden, yine de bazen ilahi bir amaç varmış gibi görünür. Gündelik hayatın bakış açısıyla gerçekten bildiğimiz bir şey var: insan diğer insanlar uğruna burada; özellikle de gülümsemelerinin ve iyi olmalarının kendi mutluluğumuzun sebebi olduğu insanlar için.
Haklının da üzerine yağmur yağar
Haksızın da
Ama haklının üzerine daha çok yağmur yağar,
Çünkü haksızın elinde haklının şemsiyesi var.
‘Tanrı’ eğer sadece ve sadece kainata hükmeden fiziksel kanunlar serisiyse, o halde böyle bir Tanrının varlığı çok açıktır. Bu Tanrı duygusal yönden tatmin edici değildir… yer çekimi kanununa dua etmenin pek anlamlı olduğu söylenemez.”
İnançsızlığa derinden inanan bir inançsızım. Bu bir parça yeni bir dindir.
Dinin insan bilgeliğine sunacak hiçbir niteliğinin olmaması gerçeği, bize neyin nasıl yapılacağını anlatma yetkisinin verilmesini akılcı kılmaz. Bir kere, bu hangi din olmalıdır? Yetiştirildigimiz din mi? Hangi konuya göre ve lncil’in hangi kitabına yönelmeliyiz ve bunu, fikir birliğinden çok uzak, bazı kısımlarınınsa tüm makul ölçütler nezdinde igrenç oldukları için mi yapmalıyız? Hangi sayıda edebiyatçı ölüm cezasının zina, dini tatillerde dal toplama ve aileye karşı küstahlık suçlarına karşı emredildiğini bilmek için İncil’i okumuştur? Eğer Deuteronomy (On Emir kitaplarının beşincisi) ve Leviticus’u kabul etmezsek (tüm çağdaş aydınlar gibi), akabinde hangi kıstasla, dinin hangi ahlaki degerlerini onaylamayı düşünmeliyiz? Veya ahlaki öğretileri bize uyan bir tanesini bulana kadar dünyadaki tüm dinleri didikleyip, ardından bir seçim mi yapmalıyız? Eğer öyleyse, bir kez daha sormalıyız. hangi kıstaslarla bu seçimi yaptık? Eğer dinsel ahlaklar arasından seçim yapmamızı sağlayan bagımsız bir kıstasımız varsa. aracılık yapan kişiyi oyundan çıkarıp din olmadan doğrudan doğruya ahlaki seçimimizi yapmamıza engel olan nedir?
Eğer bu kitap amaçladığım işe yararsa, kitabı eline alıp kapağını açan dindar okuyucular, okuyup ellerinden bıraktıklarında birer ateist olmuş olacaklardır.
İlk yorum yapan siz olun