Necip Fazıl Kısakürek – Abdülhamid Han Adlı Kitabından Alıntılar ve Sözler
Abdülhamid– Rütbe ve makam küçüldükçe hesap verme borcu da azalır; ve nihayet her şey, Allah’a hesap verme borcundan ibaret kalır.
Başımıza ne geldiyse düşman niyetlerini bilmemek ve okuyamamaktan geldi.
Nefsim için tek damla müslüman kanının akmasına razı değilim.
Dillerde dolaşan, yalnız “Şeriat isteriz!” lafı… Ne şeriatı bilen, ne de istediğinden haberi olan var…
Benim artık bu dünya gözüyle görebileceğim hiçbir saadet ümidim kalmadı. Bari felâketi olsun bana daha fazla gösterme Allah’ım! Ayakta duramaz, haldeyim! Vadem ne gün dolacak Allah’ım?..
- Kader hareketsizlik midir efendimiz?
- Hiç de değil!.. Kader, elden geleni yaptıktan sonra yine her şeyi Allah’tan beklemektir. Fakat öyle ruh anları olur ki, Allah, teşebbüsü de kulundan selbeder. Baş ucunuzda sürahiyle su dururken susuzluktan ölebilirsiniz!
Vicdanımızdan ve Allah’ ımızdan başka kimseden korkmuyoruz! Gayesi hak olanın elbette yardımcısı Hak’ tır!
Külâhlara işledikleri “Ya hürriyet, ya ölüm!” yazısıyla milleti ölüme götürenlerle birlikte, sizi de af ediyorum. (Ağlayarak) Allah da beni af etsin!
Vücuttaki mikrop vasatları gibi her memleketin bünyesine göre fesad yuvaları vardır. Bunlar evvela başı iptal etmeye bakarlar.
Ortalık Batı hayranı sığ ve dıştan kopyacı politikacıların elinde kalmış ve bütün bunların neticesi olarak ruh kamaşmış, akıl büzüşmüş, irade porsumuş ve umumi felç yerleşmiş. Bu bir hastalık levhasıdır ve hem de Rus Çarından gelmek üzere teşhisi gecikmeyecektir.
Yarabbi, müslümanların devletini “Ebed müddet” eyle!
Yarabbi;asırlardır islâma üşüşen belâları kaldır! Müslümanları Kur’ân’ındaki <Yalnız çalışana veririm> buyruğuna dâvet et! Onlara, buyruğundaki hikmeti anlamayı nasib eyle!
Başınızı kaldırın, Şeyhülislam efendi! Taşıdığınız sarık eğilmez .
Midhat Paşa, Abdülhamid düşmanlığının zirve noktasıdır ve kahramanlıkta olduğu kadar sahte mazlumlukta, Mason ve Yahudi eliyle mamül (Jön Türk)lük politika ve edebiyatının, içi saman dolu müze arslanıdır. Ayrıca akrep karakterinde.
Abdülahmit- Avrupalı bize başıboşluk hürriyetini şırınga ederek vücudumuzu ve beynimizi dondurdu, bünyemizi ihtilale verdi, sonra da bizi uzuv uzuv parçalamaya başladı.
- Sizi kim kışkırttı bu işe?
- Kendi kendimiz padişahım!
- Başka?
- Bazı sarıklı hocalar, padişahım!
- Sarığı kâfir de, domuz da saramaz mı?
- Biz sarığı sayarız, padişahım!
Eğer bu yangın benim devrimden kaldıysa – farzedelim ki benden kaldı – Beni takip edenler o yangına su yerine gaz sıktılar. Allah ve tarih huzurunda dâvacısı olduğum hakikat budur!
- Şahane lütfunuz sayesinde Filistin’de küçük bir yahudi yurdu kurmak, orada haşmetli iradeniz altında ve huzur içinde yaşamak, devletinizin bekâ ve saadetine duacı ve yardımcı olmak istiyoruz.
- Bunu niçin istiyorsunuz? Siz, sığıntı olduğunuz ülkelerin sahiplerinden daha fazla hâkimi değil misiniz? Vatan, millet kaygısından size ne? Onu başkalarına bırakın! San’atınız gereğince vücudun kan damarlarında dolaşmak dururken, ne diye meydana, deri üstüne çıkacaksınız?
Zabitsiz asker, beyinsiz insan olmaz!
Müslüman – Türk milletini bu Yahudiye nasıl temsil ettirebiliyorsunuz? Bütün Müslümanların halifesine ve Türklerin padişahına “Millet seni istemiyor!” sözünü, siz, güyâ Müslüman ve Türkler, bu Yahudiye söyletmekten utanmıyor musunuz? (Daha sert) İnkılâbı siz mi yaptınız, Yahudiler mi?
ABDÜLHAMİD– Ne yapayım , paşa? Ben Allah’ın büyük yapısı insan oğluna kıyamam!.. Onun bazan bütün insanlığa kıyıcı bir alçaklığa düştüğünü bilirim de yine kıyamam! Amcam Abdülaziz Hanı devirenlere, sonra öldürenlere kıyabildim mı? Gazi Osman Paşaya kadar bütün memleket büyüklerinin idamını şart gördüğü Mithat Paşayı astıracak kağıda imzamı atabildim mı? Halbuki beni, yeni doğmuş çocukların taptaze ciğerleriyle beslenen bir canavar farzediyorlar, ismimi Kızıl Sultana çıkarıyorlar.
Eğer siyasetimiz muvaffak olmaz ve merhametimiz yüzünden bu vatan çökerse,ileride onu kurtaracak gözü kara nesillere,öldürücü şiddetleri içinde,hiç olmazsa,bizden küçük bir pay kalsın! _ O küçük payı sorabilir miyim? _Merhamet,Paşa; merhamet…
_ Bana bir kelime söyle!
_Nasıl bir kelime,efendimiz?
_Bütün kelimeleri zarfında toplayan,öğüten,eriten,yok eden,tek başına kalan kelime…
_Ben söyleyeyim: Allah!..
Soydaşlarımıza deyiniz ki; 34’üncü Türk Padişahı İkinci Abdülhamid, Tunus’tan Van Gölüne ve Balkanlardan Yemen’e kadar uzanan imparatorluğuna bir o kadar ilave edilse bile, Yahudilere, Filistin de veya vatanın herhangi bir köşesinde kurabiye miktarı toprak vermez!
Bize gelince, başımız kendimizin değil imanımızın… Metbuunuz devlet reislerine lütfen bildiriniz ki, bu başı düşürmek isteyenler, hangi fikir ve nüfuz kutbuna bağlı olurlarsa olsunlar,(sağ ayağını şiddetle yere vurur) topuklarımızın altına havale edileceklerdir.
… bana dokunan iki şey var: Biri, hakkımda verilen Şeyhülislam imzalı fetva… Şeriat kitaplarını hamam külhanlarında yaktırdığım, israf ve zulmettiğim için tahttan indirliyorum! Eğer bu fetvanın içinde Boğaziçi sularına damlatılacak, nokta kadar samimiyet olsaydı, demeleri lazımdı ki, Abdülhamid, şeriate hastalık çapında bağlı olduğu, israfın önüne geçtiği , Düyunu Umumiye borcunu kesesinden ödediği, kimseye zulüm edemediği, bir arada bize silah kullanmadığı için tahtında kalmaya layık değildir!
Bana bir kalp lazım ki, içi erimiş demir dolu bir pota kadar sıcak olsun, dışı da buz ve ayaz… O soğuk, o ateşin; o ateş de soğuğun peçesi olsun… Kaldırılmaz, aralanmaz delik açılmaz bir peçe..
Yâ Ma’bud!.. Ömrümde tek vakit farz namazı kaçırdığımı hatırlamıyorum! Ama tek vakit namazım olduğunu iddiaya da nefsimde kuvvet bulamıyorum!..
Huzurunda eriyeceğime kaskatı kalıyorum ve duada ruh teslim edeceğime yatağımda kıvranıyorum! Sana kulluk göstermeyen bu kulunu Affet Allah’ım!
Yâ Sübhan! Şu titrek elleri, kıyamet gününde sana “Ümmetim, ümmetim!” diye yalvaracak olan Habibinin eteğinde, şimdi “Milletim milletim!” diye dilenen bu ihtiyarın duasını geri çevirme!
Abdülhamid – Ben, milletin bütün yükünü omuzlarında taşıyan, onun en altındaki ferdim! Devletse müslümanların devleti…
İstanbul’u aldıkları zaman ölü Bizans imparatorunu ayağındaki kartal işlemeli kırmızı pabuçlardan tanıyanlara karşılık, beni de, düşmanlar, kana bulanmış fesimden tanıyabilirler!
İnsanoğlu, tek kılını kaybedeceği yerde vatanını ve padişahını feda etmekten çekinmiyor. Ah şu nefs, her doğruyu yalancı çıkarmaya bakan nefs!.. Nefsimize ait küçücük bir fincanın çatlamasındansa, millet kubbesinin kocaman avizesi tuz buz olmuş, bize vız geliyor!
Yazıklar olsun, okumuşluk maskesi altında milletle güdücülerinin arasını açanlara, Türk’ün ruhunu hor gösterenlere!..
Bana bir kalp lazım ki, erimiş demir dolu bir pota kadar sıcak olsun, dışı da buz ve ayaz… O soğuk, o ateşin; o ateş de soğuğun pençesi olsun…
Müttefiklerimiz Dünya Harbini kaybeder! Sonra da Avrupalılık gayretiyle bu belâdan kurtulur. Fakat biz mahvoluruz! Bize Haymana ovasından başka yer bırakmazlar. Bin yılın hesabını isterler bizden…
Hayır Paşa! Rütbe ve makam küçüldükçe hesap verme borcu da azalır; ve nihayet her şey, Allah’a hesap verme borcundan ibaret kalır. Bense Allah’tan başka herkese, önce vicdanıma, kapımda bekleyen siyahî harem ağasına kadar herkese hesap vermekle mükellefim. Gayem, tam yıkılma anında teslim aldığım devleti, şu zayıf bel kemiğinin üstünde durdurabilmektir.
Yâ Kadir! Kundaktaki yavruyu gagasına almış, kaçıran leş kuşunu düşürüp çocuğu kurtarmak ancak senin kudretine sığbilir. Leş kuşlarının gagasından kundak çocuğuna dönen milletimi kurtar Allah’ım!
Allah’ım! Mukaddes isimlerine kurban olduğum Allah’ım! Ya Âdil! Bana “Kızıl Sultan” adını takan ve devrilmem için ellerinden geleni yapan Ermenileri, şimdi beni devirenlere parçalatıyorsun! Bu cellatları da, kim bilir, kimlere parçalatacaksın?
“Millet sizi azletti!” sözünüze cevabım şudur: Her zaman ve her işte millete atfedilen irade, millet tek adam haline getirilip karşımıza çıkarılmadıkça tekzib edilemez! Politikacıların, aksi ispat edilemez bu yalanı dünya durdukça devam edecektir! Benim için uyulacak tek irade ise Allah’ın dileği… O böyle dilediği için karşımdasınız! Yoksa, kendi kendinize, o kahraman bıyıklarınızı burmak bile elinizden gelemez!
Milletimi, evvelâ “Ba’sü ba’delmevt”siz bir ölümle yok etmeye götüren sahte kurtarıcılar ve sahte kurtuluşlardan kurtar; ve ona bir gün gelecek kurtarıcıları, gerçek kurtuluşu nasip eyle!..
Eğer siyasetimiz muvaffak olmaz ve merhametimiz yüzünden bu vatan çökerse, ileride onu kurtaracak gözü kara nesillere, öldürücü şiddetleri içinde, hiç olmazsa bizden küçük bir pay kalsın!
-O küçük payı sorabilir miyim, şevketmeab?
Merhamet, Paşa; merhamet..
İlk yorum yapan siz olun