- Türkeş Türk çocuğu, Ecevit halk çocuğu, Erbakan Müslüman çocuğu, biz o… çocuğu muyuz?
- Bana Türkiye’nin durumunu bir kelimeyle anlatın derseniz “iyidir” derim. İki kelimeyle anlatın derseniz “iyi değildir” derim.
- Bize plan değil, pilav lazım.
Yazıların kategorisi: “Kara Kutu”
Bayezid, Timur’a meydan okuyan mektubunda ‘gelmezsen eşlerin senden üç kez boş olsun, ben de senden kaçarsam eşlerim üç kez boş olsun’ diye yazıyordu.
“Rus askerleri ve Yunanlar, 1770’te Mistras kentinde 400 Türk’ü öldürmüştür. Türk çocuklar, minarelere çıkarılıp oradan aşağıya atılmışlardır. “
Faruk Nâfiz Çamlıbel’in ünlü “Han Duvarları” şiirinde, ismi geçen Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış, Sarıkamış’tan sağ dönen bir askerdir aslında.
Yemen cephesinden Sarıkamış cephesine sevk edilen askerlerden olduğu için üzerinde kışlık elbisesi bile yoktur.
*Al karısı kısrak ata biner; atın saçını örer ve terletirmiş.
*Al karısını yakalamak için atın üstüne acı sakız koyar, yakasına iğne batırır, her işte çalıştırırlarmış. Al karısı, yakasındaki iğne çıkarılınca kaybolurmuş.
Tanzimattan evvelki devirde, îstanbulda Padişahtan başka ancak üç kişi, eğer ata tercih ederlerse arabaya binmek hakkına sahip idiler. Bu üç kişi de İlmîye sınıfının en yüksek simaları olan Şeyhülislâm, Rumeli Kazaskeri ve Anadolu Kazaskeri Efendiler idi. Vezirler, devlet ricali ve zata mahsus bahşo lunan bir imtiyaz ile akalliyet âyan ve eşrafı ancak ata binebilirlerdi. Onyedinci asrın ilk yıllarına kadar ricalden sayılmayan memurin, serveti ne olursa olsun halk, büyük şehir içinde ata da binemezdi.
Azman Dede Balıkesir`de son gömdüğümüz Çanakkale gazisi İvrindi’nin Mallıca köyünden.. 104 yaşında idi.
Osmanlı padişahlarının her hafta cuma namazı kılmak maksadıyla câmiye çıkışları, imparatorluk hayatının en debdebeli merasimlerindendi.
Tersane havuzlarına gemi alınınca, havuzların suyu, makinelerle değil, gayet büyük bostan dolaplariyla boşaltılırdı. Havuzların yanıbaşında bulunan bu dolaplara da “Havuz dolabı” adı verilirdi ve dolaplara mandalar koşulurdu.
Abdülhamit zamanında ve Meşrutiyette memur maaşları her ay muntazam olarak verilmezdi. Maaş çıkması bir mesele, memurlar için adeta bir bayramdı; memurların çoğu maaşlarını sarraflara faizle kırdırır, sıkıntı içinde yaşarlardı.
1.Dünya Savaşı sırasında şehit düşen vatan evlatlarının yetim çocukları Darü’leytamlar’da büyütülüyordu. Osmanlı’nın dar’üleytamlara iaşe vermekte zorlanması, yetim çocukların Almanya’ya gönderilmesi ve çıraklık programına tabi tutulması planını ortaya çıkardı. Ancak bu plan düşünüldüğü gibi yürümedi ve vatan evlatlarının hazin hikayeleri ortaya çıktı. Çıraklık için gönderildiğini düşünen Osmanlı yetimlerinin büyük kısmı madenlerde ağır şartlarda çalıştırılmaya başlatıldı. İnce bir giysiyle karın tokluğuna çalışan Osmanlı yetimleri kısa zamanda hastalanıp ölmeye başladılar. Çünkü beslenemiyorlardı da. Domuz etinin ucuzluğu nedeniyle Almanlar sıklıkla domuz çorbası içerken bahtsız Osmanlı yetimleri bu çorbalara el sürmüyordu. Kimi öldü, kimi kaçtı, kimi yakalanıp tekrar madenlerine teslim edildi. Projenin başarısızlığı sonucu kalanlar trenlere bindirilip ülkesine geri gönderildi. İşte bu yazı kara bahtlı Osmanlı yetimlerini konu alan 2014 yılı Toplumsal Tarih dergisinde çıkan bir araştırmadır.
Dünyanın tanınmış elmaslarının birer tarihçesi, macerası vardır. Bu arada bazıları kanlı ve uğursuz olarak meşhurdurlar. Türk hâzinesinde Kaşıkçı Elması diye anılan kıymetli taşın hikâyesini, on sekizinci asrın m üverrihlerinden Raşit, şöylece naklediyor;