Kainata şöyle bir göz attığımızda, yedi sayısıyla ne kadar çok şeyin örüldüğünü fark ederiz, değil mi? Peki, bu yedilik sayma düzeni nereden geliyor olabilir? Belki de cevap, gökyüzüne, dağlara, Ay’a ve Güneş’e bakışımızda saklıdır. Tıpkı kadim öğretilerde olduğu gibi… Bir haftanın yedi gün olması tesadüf mü dersin?
Aslında, zamanı algılayışımızın ve hesaplamalarımızın büyük bir kısmı, gezegenlerin, Ay’ın ve yıldızların dansından doğmuştur. En eski uygarlıklardan biri olan Babilliler, gökyüzünün hem dikkatli gözlemcileri hem de derin yorumcularıydı.
Onların yedi sayısını bu kadar benimsemesinin ardında yatan sebep ise, gökyüzünde çıplak gözle görebildikleri yedi önemli gök cismiydi: Güneş, Ay, Merkür, Venüs, Mars, Jüpiter ve Satürn. Bu yedi “gök gezgini”, onlar için özel bir anlam taşıyordu.
Bu durumu biraz daha somutlaştırmak için, Ay’ın döngüsüne odaklanalım: Hilal belirir, ilk dördün oluşur, dolunay tüm ihtişamıyla parlar, son dördün belirir ve döngü yeniden hilalle başlar. İşte bu her bir evre arasında tam yedi gün vardır! “Yedi, on dört (ayın o mistik dolunayı!), yirmi bir ve yirmi sekiz!” Hatta dolunayın o yarım tabak şeklindeki haline bile “Yet-ti” demişler. Sanki Ay’ın iki ucunun bir araya “yetmesi” gibi…
Tüm bunların ötesinde, yedi sayısı her zaman gizemli ve özel bir aura taşımıştır. Birçok kadim kültürde önemli bir yere sahip olmuş, neredeyse tüm semavi dinlerde de kendine ayrıcalıklı bir konum edinmiştir.
Eski Ahit’te, “Dünya altı günde yaratıldı ve Tanrı, yedinci günde dinlenerek, bugüne kadar kullandığımız yedi günlük haftanın temelini attı” denir.
Yeni Ahit’te ise yedi sayısı, “Kutsal Üçleme ile dünyanın dört köşesinin birliğini sembolize eden kutsal bir sayıdır.”
Kur’an-ı Kerim yedi kat gökten bahseder. Müslümanlar hac ibadetlerini yerine getirirken Kabe’nin etrafında yedi kez dönerler. Hinduizm’de yedi yüksek alem ve yedi alt alem vardır. Budizm’de ise yeni doğan Buda yükselir ve yedi adım atar.
7 rakamıyla ilgili yapılan ilginç bilimsel çalışmalardan biri de, 1956 yılında Harvard Üniversitesi’nden George Miller tarafından kaleme alınan makaledir. Miller, bu çığır açan çalışmasında, çoğu insanın kısa süreli hafızasında yaklaşık olarak yedi bilgi parçasını tutabildiğini ortaya koydu. Belki de bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri ve birçok başka ülkede telefon numaraları yedi hanelidir.
Bu araştırmanın çarpıcı sonucu, beynimizin en iyi performansı yaklaşık yedi uyarıcı aldığında gösterdiğidir. Zihinsel kapasitemiz sanki yedi sayısını tercih ediyor gibidir. Bu nedenle, bilgi yedişerli gruplar halinde sunulduğunda, dikkatimizi daha kolay toplarız.
Kısacası, yedi rakamına böylesine derin bir gizem katan tek bir etken değildir. Göklerin hareketlerinden kadim inanışlara, dini öğretilerden insan beyninin çalışma prensiplerine kadar pek çok faktör, bu mistik sayının üzerindeki sır perdesini aralamaya çalışırken, onu daha da ilginç kılmaktadır.
İlk yorum yapan siz olun