TDK’ye göre, “bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesmek” anlamına gelen boykot, Müslümanların zihninde genellikle iki şeyi çağrıştırır: İslam tarihindeki o çetin boykot ve İsrail mallarına karşı yükselen tepki. Elbette bunlara da değineceğiz, ama önce boykotun dünya tarihindeki izlerine bir göz atalım.
Boykot eyleminin kökleri, muhtemelen insanlık tarihi kadar derindir. Ancak “boycott” şeklinde literatüre girmesi, 19. yüzyıla denk gelir. Organize bir baskı yöntemi olan boykot, adını, İngiliz Yüzbaşı Charles Cunningham Boycott’tan (1832-97) almıştır.
Yüzbaşı Charles Cunningham Boycott (1832-97), ordudan emekli olduktan sonra İrlanda’daki bir kontluğun mülk ve arazilerinin sorumluluğunu üstlenir. Bölgedeki kontların talep ettiği fahiş kiralar, halkı isyanın eşiğine getirmiştir.

Halkın talebi, kira fiyatlarının düşürülmesidir. Boycott ise, kiraları indirmeyi reddedip kiracıları araziden çıkarmaya çalışınca, beklemediği bir tepkiyle karşılaşır.
Kiracılara, henüz adı konulmamış olsa da, boykot tavsiyesini veren, Arazi Birliği Başkanı Charles Parnell’dı. Parnell, çiftçilere şu çağrıyı yapar: “Eğer bir adam sizi arazilerinizden çıkarmaya zorluyorsa, ondan sakınmalısınız ve onu nerede görürseniz, yolda, caddede, çarşıda-pazarda, onu tek başına bırakın ve görmezden gelin.”
Bu tavsiye, zamanla büyüyen bir dalgaya dönüşür. İşçiler işi bırakır, esnaflar Boycott’a ve ailesine hiçbir şey satmaz, postaları iletilmez, dükkanlara ölüm tehdidi anlamına gelecek şekilde Boycott’ın resimleri asılır.
Kiracılar lehine oldukça başarılı olan bu organize baskı, iki ay içinde İngiliz gazetelerinde yerini alır. 1880’de gazeteci James Redpath, bu durumu adlandırmak için önce Charles Boycott’ın dışlanmasından hareketle “dışlamacılık (ostracism)” kelimesini düşünür, ancak beğenmez.
Sonunda, olaya “boykota uğrayanın” soyadını verir: Boycott. Kelime, bu haliyle kısa bir süre sonra Fransızca, Almanca ve Rusça gibi dillere de geçer.
Dilimizde boykot eylemine yakın düşen farklı kavramlar da vardır. Türkçe’ye başka başka dillerden giren kelimelerin birkaçı şöyledir: Abluka, ambargo, muhasara, tecrit/sosyal tecrit…
Boykotun bu ilginç etimolojik yolculuğundan sonra, tarihteki meşhur boykotlardan bazılarına da değinmek gerekir. Biz Müslümanlar için bunların ilki, hiç şüphesiz Peygamberimiz (sav) zamanında, Mekke’li Müşrikler tarafından inananlarla ve onlara akrabalık bağıyla bağlı olanlarla üç yıl boyunca her türlü ilişkinin kesildiği o çetin dönemdir. Arapça’da boykot yerine kullanılan “mukâtaa” kelimesi, boykotun temel unsuru olan ilişkileri kesmeye vurgu yapmaktadır.
Bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle her türlü ilişkiyi kesmenin farklı sebepleri vardır. Bu sebepler bazen dini, bazen ekonomik, bazen de siyasi olmuştur. Tabii ki, her ikisinin birlikte olması da mümkündür.
Mesela, 20. yüzyılın başlarında Osmanlı’da yapılan fes boykotu, hem siyasi hem de ekonomik bir tepkiydi. Olay şöyle gerçekleşir: 1908’de Avusturya, kağıt üzerinde hala Osmanlı toprağı olan Bosna Hersek’i işgal eder.
Osmanlı, bu işgale askeri değil, siyasi ve ekonomik karakterli bir “fes boykotuyla” tepki verir. Avusturya’dan ithal edilen ve özellikle Osmanlı erkeklerinin kullandığı fesler boykot edilir.
Halk, Avusturya feslerini almaz ve aldıklarını da parçalar. Gazetelerin de desteklediği bu boykot, Avusturya dükkanlarının önünde gösteriler yapılmasına kadar varır.
Bu boykot nedeniyle, limana gelen Avusturya gemileri mallarını boşaltamaz ve şirketler büyük zararlara uğrar. Ancak, ne yazık ki, Bosna Hersek’in işgali önlenemez.
Boykotların işe yarayıp yaramadığı, öteden beri tartışma konusudur. Özellikle, zaman zaman alevlenen, zaman zaman küllenen İsrail mallarının boykotu meselesinde, tartışmalar hep bu minvalde süregelmektedir.
İlk yorum yapan siz olun